Herşeyin Başlangıcı

2K 55 5
                                    

Sabah uyandı. Sabah dediysem saat 12-13 civarı.. Gözleri şişmişti, doğruldu. Yatakta kambur şekilde oturarak yere anlamsızca bakıyordu. Kalkmıştı ama uyuyordu. Biraz o şekilde durdu. Sonra birden yüzünü ovuşturdu ve ayağa kalktı. Dengede durmakta zorlanıyordu. Yerde duran bira şişelerini tekmeledi. Yürümeye başladı. Yanından geçerken bilgisayarın power düğmesine ayak baş parmağıyla bastı. Lavaboya yöneldi. Her uyandığında bunu yapıyordu zaten. O, sabah rutin işleri yapana kadar bilgisayar açılıyordu.

Banyoya girdi. Aynaya bomboş bakıyordu. Sakalları uzamıştı kesmesi gerekiyordu. Yüzünü şöyle bir evirip çevirdi. Şimdi uğraşamazdı. Yüzünü yıkadı ve mutfağa yöneldi. Dolabı açtı. Dünden kalma yarım bir meyve suyu kutusu vardı. Onu çıkardı. Peynir ve domates kesti. Ekmekliği açtı. Ekmek yoktu. Yıkılmıştı. Nasıl olmazdı. O an tüm yaşam enerjisini kaybetti ve sandalyeye oturdu. Gidip ekmek alması gerekiyordu ama gitmek istemiyordu. "Amaan boşver. Şimdi sipariş veririm bir yarım ekmek getirirler." dedi kendi kendine. Kalktı. Peyniri ve domatesi dolaba koydu. Meyve suyunu dikti ve bitirdi. Odaya doğru yürüdü.

Bilgisayar açılmıştı. Sandalyeye oturdu. Masaüstüne bir iki tıkladı, sağ tıklayıp yeniledi. Bu bir nevi marşa basmakla aynı işlevi görüyordu. Her oturduğunda bunu yapıyordu. Chrome'u açayım derken yanlışlıkla altında bulunan İnternet Explorer'ı açmıştı. İçinden seri küfürler geçiriyor bir yandan da CTRL+ALT+DELETE yapıyordu. Görev yöneticisini açtı ve İnternet Explorer'ı durdurdu. Chorme'u açtı. Her gün standart olarak okuduğu haber sitesini, sürekli olarak kendine devrim aşısı yaptığı uç siteyi, Facebook'u ve Twitter'ı açtı. Sosyal Medya'da gerçek adını saklıyordu. Zira kimsenin onu bulmaması ve kim olduğunu bilmemesi gerekiyordu. Çünkü duyduğuna göre CIA, FBI, MOSSAD, KGB, MI6 gibi ne kadar istihbarat kuruluşu varsa hepsi sosyal medyada araştırma yapıyordu. Bunlara yakalanmaması lazımdı. Yerinin belli olmaması gerekiyordu. Büyük bir gizlilik içinde sosyal medyada savaşıyordu. Telefonunu aldı ve Swarm'da Check-in yaptı. Şimdi hazırdı.

O Laik biriydi. Kendini ele vermemek için adını Aşırı Laik koymuştu. Twitter'da ve Facebook'da bu isimle faaliyet gösteriyordu. Halkı aydınlatmalı ve gerçekleri göstermeliydi. Gündüzleri dışarı çıkmıyordu. Saç stilini o çok seviyordu fakat insanlar onu yargılıyordu. Bu yüzden geceleri ihtiyaçlarını karşılıyordu. İnsanların onu yargılamasından nefret ediyordu. O özgür bir bireydi. Tamam saç şekli alışıldık bir şey değildi. Ama alışkanlık neydi ki zaten. Onun için alışkanlıklardan ve bağımlılıklarından kurtulmalıydı insanlar. Ön yargılarını kırmalı ve bağımlılıklarından kurtulmalıydı.

Kalktı. Balkona yürüdü. Çok düşünmüştü. Biraz hava almalıydı. Bu bünye su yakmıyordu neticede. Cebinden sarma sigarasını çıkardı. Dudaklarının arasına koydu. Çakmağı çıkardı ve eliyle siper ederek sigarasını yaktı. Derin bir nefes çekti ve düşünmeye devam etti. Bağımlılık insanları bağlayan bir şeydi. Nasıl kendilerini bağlayan bir şeye karşı koymazlardı. Yaşamak için paraya, gezmek için arabaya, konuşmak için telefona bağımlı hale gelmişti insanlar. Sigarasından derin bir nefes daha çekti. Elini telefonuna attı. Cebinden çıkardı. Bir mesaj vardı. Mesajı açtı:

"Sayın abonemiz,

Bakiyeniz kısa süre içinde bitecektir. Yeni yükleme yapmak için lütfen web sitemizi ziyaret edin ya da en yakın iletişim merkezimize gidin." yazıyordu. İnternet paketi yapmak için lira yüklemesi gerekiyordu. Yoksa sosyal medyada eli ayağı olan telefon bir hiç olacaktı. Tabii ki de gece çıkıp lira yükleyecekti. Düşüncelerine geri döndü. Nerede kaldığını hatırladı önce. Telefon, hepsi akıllıydı telefonların ama sahipleri beş para etmezdi. Lanet olsundu. Hemen içeri girip Grup Yorum'dan "Dağlara Gel"i açtı. Çok sinirlenmişti. Sakinleşmesi lazımdı. Tekrar balkona çıktı ve sigarasını son bir güçle içine çekti. Fazla çekmişti. Öksürmeye başladı. Koşup bir yudum su içti ve kendine geldi. O sırada şarkıya kulak verdi..

"Dağlara gel dağlara, saklar seni ele vermez canım.." diyordu. Haklıydı. Durdu biraz. Sonra derin bir amaan çekti. Şimdi kim uğraşacaktı. Eşyaları topla da git de ohooo. Hem orada WİFİ'da yokturdu. O yüzden vazgeçti. Aşırı Laik burada şehirde sosyal medyada savaş verecekti. Tabii önce karnını doyurması gerekiyordu. Bir yemek sitesine girdi. Sipariş verecekti. Kredi kartı istiyordu site. Kahrolsundu Kapitalizmdi. Kartını hazırladı. Yanında da Kapitalizmin memleketi Amerikan malı İsrail güdümlü kola markasından sipariş verdi. Ayran içemezdi. Ona yakışmazdı. Tek yol buydu. Biraz sonra kapı çaldı ve siparişleri geldi. Kapıyı açtı. Elinde seyyar pos cihazıyla kurye duruyordu. Apartmanda "Kahrolsun Kapitalizm" diye bağırdı ve kartı uzattı. Kurye anlam verememişti. Kartı slipten geçti. Şifreyi girmesi için bizimkine uzattı. Şifre onaylandı fiş çıktı ve kurye alelacele teslimatı verdi ve arkasına bakmadan hızlıca apartmandan çıktı.

Siparişlerini açtı. Kolayı görünce 3 metre geri sıçradı. İlk olarak sol yumruğunu havaya kaldırdı ve "baskılar bizi yıldıramaz" dedi 3 defa. Sonra oturdu ve cısttlatarak açtı kolasını. 3-4 yudum aldı. Tam hıçkıracakken bıraktı ve hıçkırdı. Boğazı hafiften yandı. İşte bunu çok seviyordu. Sonra toparlandı. Yemeğini yerken bir yandan da dizi izlemeye karar verdi. Game Of Thrones'un yeni bölümü yayınlanmıştı fakat daha izlememişti. İzlemeye karar verdi. Gugıl amcasına " geym of tırons son bölüm izle" yazdı. Bir kaç site dolaştı ve kaliteli bir site buldu. Açtı ve izlerken yemeğini yemeye başladı. Dizi çok sürükleyiciydi. Ama yine de kapitalizmin merkezi olan Amerikan filmiydi sonuçta. Ve yine kahrolsun kapitalizmdi. Bunları düşündü ve sinirlenerek filmi kapadı. Zaten yemeği de bitmişti. Tekrar Facebook'a geri döndü. Bir kaç caps paylaştı. Twitter'a girdi ve bir kaç söz paylaştı. Her şey çok güzel gidiyordu. yazdığı yorumları dönüp dönüp tekrar okuyor ve egosunu tatmin ediyordu.

<yaşanmış olaydır!>

Facebook'ta anasayfada aşağı doğru iniyordu. Birden bir paylaşım gördü. Biri Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili bir paylaşım yapmıştı.

"Lan yeter artık adam öldükten sonra o kadar çok uydurma laf çıkardınız ki utanmasanız "Güneşe park etme araba pişer. K.Atatürk" yazacaksınız." yazmıştı. Ve bir de resim paylaşmıştı. Resimde İzmir Büyükşehir Belediyesine ait bir tabela vardı. Üzerinde "çimlere basmayınız. K.Atatürk" yazıyordu. Sinir oldu buna. Okudu tekrar tekrar nasıl bir bağnazlık ve gericilikti bu. "Aman Tanrım" dedi. Bir aforizma patlatmalıydı bunun altına ki bunu yazan utansın okuyan da ibret alsın. Düşündü düşündü.. Mükemmel bir şey geldi aklına, süper bir sözdü bu. Bunun üstüne bir şey söyleyen tam cahil olmalıydı. "Baban Mustafa Kemal lan. Akıllı ol." yazdı. Enter'a bastı ve 30 cm geri çekilerek göğsünü kabartarak yazıya baktı. Artık bu sözün üstüne de bir şey derse kesin zır cahil olmalıydı. Zira dediği doğruydu. Sonra bir bildirim geldi. Yoruma cevap gelmişti. O zır cahil cevap atmıştı. Büyük bir zevkle açtı yorumu çünkü büyük ihtimalle özür falan dilemişti.

Ama o da neydi? Hakikaten zır cahildi bu. Cevap vermişti. Cevabı şöyleydi: "Yav onu demiyorum ben. Tamam adam ülkeyi kurtardı yatırımlar yaptı, sonra senin beynini çıkardılar yerine bidon koydular.. Onu demiyorum. Adama artık söylemediği sözler ithaf etmeyin diyorum. Sıktınız iyice." demişti.

Vay zır cahil vay diye geçirdi içinden. O söze nasıl olur da cevap verebilirdi. Üstelik kendine bidon beyinli demişti! O antikapitalist, elhamdülillah müslüman bir sosyalistti. Nasıl olur da bunu diyebilirdi! Buna bir şey yazmalıydı ki hem korkutsun hem de tırstırttırsındı. "Dikkat et kendine" yazdı ve geri çekilip yine ekrana baktı. Sonra kendi duvarına geldi ve "BABANIZ MUSTAFA KEMAL AYÜKÜN" yazdı. Evet Mission Completed'ti, görev tamamlanmıştı. Onurlu yürüşüyünü yine balkona yapıyordu. Bağımlı olmadığı ama içmekten zevk aldığı, içmediğinde sinirlendiği sigarasını yaktı ve derin bir nefes çekti. "Uff be ne konuştum ama" dedi. Vatanı, Atatürk'ü ve Laikliği kurtarmıştı. Zira kendisi de Aşırı Laik'ti..

Klavye ErkeğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin