emotions 1

613 90 19
                                        

İki tarafın da hissettikleri, 'emotions' başlıklı bölümlerin altında yer alacak. Bahsettiğim ara bölümler bunlar oluyor.

≈≈≈

Yeni bir serum iğnesi artık morluklarla dolmuş olan koluna saplandığında sadece dişlerini sıkmakla yetindi. Ne bağırabiliyordu ne de o serumu yememek için hemşireye karşı çıkabiliyordu. Yorulmuştu. Her gün koluna saplanmak yerine ruhuna saplanan serumun iğnesinden yorulmuştu. Haftada bir kere onu ziyarete gelen ailesinden yorulmuştu. Odaya her girişinde ona acıyan bakışlarını göstermeyi esirgemeyen doktordan yorulmuştu. Ve özellikle, sinir bozucu bakışlar atan bu hemşireden yorulmuştu. Öylesine nefret ediyordu ki etrafındaki herkesten, kimseyle iyi geçinemez hale gelmişti. Hayatının en güzel yaşlarında bu hastaneye tıkılmak zorunda kalmıştı. Yaşıtları gibi gezmek, film izlemek, bir erkek arkadaş edinmek ve aşkın ne demek olduğunu tatmak istiyordu. Fakat şu anki durumuna bakılırsa, sadece ayağa kalkabilse ve yürüyebilse bile ona yeterdi. Var olduğuna inandığı Tanrı'dan tek isteği buydu.

Hemşire odadan çıktığında rahat bir nefes verdi. O kadının iğrenç suratını görmeye tahammül edemiyordu. İçindeki bir şey sürekli ona laf sokmak ve onu sinirlendirmek istiyordu. Bunları yapmayı her ne kadar çok istese de, kendini o kadar çok halsiz hissediyordu ki, ağzını açacak durumda bile olamıyordu çoğu zaman. Günde sadece iki öğün yiyordu. Bu bir kalp hastası için oldukça azdı. Enerjiye ihtiyacı vardı.

Serum takılı olmayan kolunu kenardaki sehpanın üzerinde duran telefonu almak için harekete geçirdi. Kısa bir uğraştan sonra telefonu kavrayabildiğinde, yorgun kalbini dinlendirmek için hareketsiz kalarak birkaç kere nefes aldı. Sonunda biraz daha iyi hissettiğini farkettiğinde, telefonu gözlerinin görebileceği bir mesafeye sokup ekranının aydınlanmasına izin verdi. Doktor her ne kadar telefonun yaydığı radyasyonun kalbine iyi gelmediğini söylese de, zaman geçirebildiği tek şey bu olduğundan onu umursamıyordu. Son birkaç gündür düşündüğü tek şey, kendisinin bile aklı yerinde değilken nefret mesajı gönderdiği genç adamdı. Önemsediği tek şey, ondan gelecek olan küçük bir bildirimdi. Fakat genç adam, onun için uzun sayılabilecek bir süredir mesajlarına cevap vermiyordu. Tamam, belki 'bir gün' diğer insanlar için uzun bir süre olmayabilirdi ama Deiji için geçirdiği her salisenin bile belli bir uzunluğu vardı. Çünkü o her an ölümü bekleyen, onun tabiriyle 'lanet olası' bir kalp hastasıydı.

Mobil verisini açtığında, ard arda çalan bildirim sesi doldu kulaklarına. Birden bu sesi özlediğini farketti fakat fazla sevinemedi. Buna alışmaması gerektiğini o da biliyordu.

Gelen mesajları görmek için ekrana bastığında, karanlık odasının içine dolan beyaz ışık gözlerini kamaştırdı. Günde sadece birkaç dakikalığına da olsa, telefonundan çıkan bu ışık onun karanlık dünyasını aydınlatıyordu. Bu alışkın olmadığı bir durumdu. Henüz yeni yeni şahit oluyordu böyle bir şeye. Ve bunun uzun sürmeyeceği gerçeği onu korkutuyordu. Ne olursa olsun, Kim Sung Gyu denilen bu genç adamı kendisinden uzaklaştırmak zorundaydı. Ama onun yaptığı tek şey, bir mesajıyla panzehir etkisi yaratan Kim Sung Gyu'ya mesaj atmaya devam etmek oluyordu.

Onun kendisine dostça yaklaşacağını hiç düşünmemişti. Daha önceleri tanımadan mesaj attığı kişiler gibi ondan da bir yığın azar işiteceğini sanmıştı. Fakat bu genç adamın, sanki pamuktan yapılmış bir kalbi vardı. Böylesine hırçın bir kıza arkadaş olmayı teklif edebilecek kadar iyimserdi.

Kafasını sağa sola sallayıp beynini meşgul eden düşüncelerden kurtuldu. Hala elinde tutmak olduğu telefondan gelen mesajları okumaya başladı. Gördüğü her kelimede dudaklarına ufak bir tebessüm konsa da, bunu fazla umursamadı. Bunun da gelip geçici olduğu konusunda emindi. En azından kendisini sadece böyle kandırabiliyordu.

Bu dünyadan ayrılmadan önce uzun zamandır düz olan dudaklarına küçük bir tebessüm konduran bu genç adamın, kalbine hapsolacağı ve onunla birlikte sonsuzluğa uğurlanacağı gerçeği onu korkutuyordu. Haketmediği birisini kalbine hapsedemezdi.

Görüntülü mesaja geldiğinde duraksadı. İçinden bir ses onu indirmemesi gerektiğini söylüyordu. Beyni de bu düşünceyi destekler yöndeydi fakat kalbi, ilk defa diğerlerinden bağımsız olarak kendi isteği dışında hızlanmıştı ve Kim Sung Gyu denilen bu genç adamın fotoğrafını görmek istemişti. Yanlış olduğunu bile bile, parmaklarının 'download' yazısının üstüne tıklamasına izin verdi. İşte asıl korkması gereken şey, şu an başlıyordu.

Önce genç adamın küçük gözlerine baktı. O kadar küçük görünüyordu ki, bir an etrafı görüp göremediğinden şüphe etmişti. Bu düşünce onu sesli bir şekilde güldürürken, kendi ellerinden bile daha canlı ve güzel olan parmaklarına çevirdi gözlerini. Parmakları bile yaşam dolu olan bu adamın yaşama hevesini elinden almak istemiyordu. Kendisine bir dur demeliydi. Ya da duramayacağını bildiği için, bu genç adamı 'dur' demek zorunda bırakmalıydı.

Kalbi yıllar sonra ilk kez hızlandığında, solgun bedeninin birden canlandığını hissetti. Elini kalbine götürdü. Bu bir rüya değildi; Uzun bir süreden sonra kalbi ilk kez sinirlenmesi dışında hızlı atıyordu. Oradaydı, tam elinin altında. Kan pompalıyordu, hem de hiç olmadığı kadar hızlı. İşlevini kaybetmiş olduğunu sandığı kalbi, belki de ilk kez kendinden başka birisi için atmıştı.

Elveda demeye hazır değildi. Sadece birazcık bencil olup, birazcık daha yaşamak istiyordu.

≈≈≈

Bölüm kısa hikayeye göre biraz uzun oldu sanırım ama, çok da fazla böyle bölümler atmayacağım için sorun olmaz sanırım. Küçük yıldızı doldurmayı ve bölüm hakkındaki görüşlerinizi bildirmeyi unutmayınız.

00:00 // kim sunggyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin