"Ve her seferinde biraz daha düştü ruhum ruhunun derinliklerine..."
≈≈≈
İnsan olmayan bir varlığın aşık olmaması gerekiyordu. Onun bir kalbi yoktu ve, kalbi olmayan bir kimse aşık olamazdı. Yıllardır süregelen bu ifade insanların beyninde bir hipnoz etkisi yaratmıştı. Sevmeyi bilmeyen bir adama kalpsiz derlerdi fakat, sevmeyi bilmeyen adamın aslında ruhsuz olduğunu kimse bilmezdi. Bir insan ya da herhangi bir varlık, kalbiyle sevmezdi hiçbir şeyi. Kalp, yalan insanların gerçeklerden kaçınmak için ortaya koyduğu bir simgeydi sadece. Nasıl eskiden mitolojik öğeler hayatımızda bir şeyi ifade etmek için kullanılıyorsa, kalp de sevginin kalıplaşmış haliydi. Oysa ki seven kalp değil, ruhtu. İnsanlar kalpleriyle değil, ruhlarıyla bağlanırdı birbirine. Hoşgörülü olan kalpler değil, ruhlardı. Bir bedene hapsolmak onları ne kadar kızdırsa da, tekrar özgür olmak için hoşgörülü olmak zorundaydılar. İşte bu yüzden insanlar yıllardır 'ölünce acısı azalır insanın' diyorlardı. Ölmek, onların özgürlüklerine kavuşmaları demekti. Ruhlara göre asıl marifet yaşamakta değil, ölmekteydi.
Ama binlerce yıl sonra ilk defa bir ruh bozmuştu tüm alemlerin düzenini. Küçüklüğünde hiç kimseden sevgi görmemiş olan bu ruh, sadece biraz sevilmek için bir insanın bedenini kullanmıştı. Aşk ne demekti, bir insan aşık olunca nasıl hissederdi öğrenmek için bir başka ruhu bilinmezliğe hapsetmişti. Şimdi mutluluğun doruklarını yaşadığı bu çalınmış beden ise, ruhunu sıkıyordu. Belki de artık gitmeliydi. Gitme zamanı gelmişti, genç ruhun. Ne zamandır aç olduğu o sevgiye doyalı onun için bir hayli uzun bir zaman olmuştu. İnsanların dünyasında 5 aya tekabül eden bu süre onun dünyasında neredeyse 5 yıla denk geliyordu. O yüzden artık gitmeliydi. 5 yıldır karmakarışık hale getirdiği iki dünyayı, tekrar eski haline döndürmesi gerekiyordu. Ama şöyle bir sorun vardı ki; o gitmek istemiyordu.
Parmaklarını genç adamın sıcak ve yaşam dolu parmaklarına kenetlediğinde, istemsizce titrek bir nefes aldı. Genç adamla öpüştüğü günden beri ona her dokunuşunda kalbi sıkışıyormuş gibi hissediyordu. Oysa ki bir ruhun kalbi olmazdı. Böyle hissetmesi tuhaftı.
"Sen iyi misin, Deiji?" diye sordu genç adam düşünceli kızın aklını dağıtmak amacıyla. Yoksa bu sorunun cevabının her zamanki gibi 'iyiyim' olacağını biliyordu.
"Ben... Ah, ben hiç iyi değilim Sung Gyu." Genç kızın birkaç iç çekişin ardından verdiği bu beklenmedik cevap onu endişelendirmişti.
"Ne olduğunu anlatmak ister misin?" diye sordu nazikçe. Kısık olan gözleri, o an yaşadığı korkuyla daha da kısılmıştı.
"Ben kötü bir insan mıyım, Sunggie?"
"Ne saçmaladığının farkında mısın, Deiji?!" Sung Gyu'nun ani çıkışıyla korkan kız, biraz geriledi. "Ah, yani demek istediğim; neden böyle düşünüyorsun ki? Sen hayatımda gördüğüm en masum ve en iyi insansın. Kalbinde hiç kötülük barındırmayan bir insanın kötü olması imkansızdır, öyle değil mi?"
"Neden hepiniz kalbe takmış durumdasınız?!" diye bağırdı Deiji ansızın. Yüksek çıkan sesi bir anlığına onu bile korkutmuştu. Yavaşça Sung Gyu'nun kolları arasından sıyrılırken, kaşlarının çatılmasına engel olamadı. Gözleri kahverenginin karanlık bir tonuna bürünmüştü. Sadece iki saniye içerisinde bakışlarında büyük bir soğukluk oluşmuştu genç kızın. Biraz önce aşk sözcükleri fısıldayan dudakları şimdi insanlara, insanlığa küfür yağdırmak istiyordu. Ama kendisine hakim oldu. "Lanet olası kalp kelimesi ağzınızdan neden düşmüyor, Sung Gyu-ah?" Bu seferki ses tonu ağlamaklıydı.
"Çünkü kalp, bizlerin yaşamasını sağlayan bir organ, Deiji. Eğer o kan pompalamayı bırakırsa, biz de nefes almayı bırakırız. Kirlenen kanlarımız artık temizlenemez hale gelir ve hepimiz bu kirlilikte boğuluruz. İnsanların kalbi olmadıkça ruhları da nefes alamaz, yanılıyor muyum?"
"Ama ruhların kalbi yoktur, Sung Gyu." diye karşılık verdi Deiji ayağa kalkarken. Gözlerini Sung Gyu'dan çekip sonu belli olmayan denizin maviliğine bıraktı. Ellerini ısıtmak amacıyla cebine sokarken bir yandan da tekrar konuşmaya başlayan Sung Gyu'yu dinlemeye koyuldu.
"Ruhlar, kalbe sahip olan bir bedende yaşamaya mahkum bırakılmıştır. Çünkü saydam kalplerini aydınlatabildikleri tek yer bu bedenlerdir. Her ruhun uygun olduğu bir beden olduğu gibi, her kalbin de yaşattığı bir ruh vardır. Yani kısacası, kalbi olmayan bir ruh, ancak ve ancak bir bedende henüz yaşam bulmamış olandır." Sung Gyu hafifçe kıkırdadı. "Ah tabii bunlar benim hayal dünyamın birer ürünü. Ne dersin, bu konu üzerinde bir kitap yazsam küçüklüğümden beri hayallerimi süsleyen yazarlığa ulaşmamı sağlar mı?"
Deiji son duyduğu kelimelerden sonra gözlerini kocaman açarak arkasına döndü. " Yah, Kim Sung Gyu! Sen benimle dalga mı geçiyorsun?!" Gözleri sinirle parlarken, ne zaman ayağa kalktığının farkında bile olmadığı Sung Gyu'yu gözlerinin içine alayla bakarken yakaladı.
"Bunların gerçek olduğunu düşünmüyordun herhalde?" dedi Sung Gyu genç kıza yaklaşırken. " Tanrı aşkına, ruh diye bir şey yoktur, Deiji. Böyle şeyler düşünüp beynini meşgul etme. Eğer beynini bu kadar çok meşgul etmek istiyorsan beni düşünerek et, daha mantıklı." Kollarını şaşkınlıkla ona bakmakta olan genç kızın küçük bedenine dolayıp onu kendine çekti. Bir müddet aşık olduğu kokusunu içine çektikten sonra geri çekildi. "Ya da vazgeçtim. Böyle şeylere inanıyorsan, birazdan buluşacak olan şeylerin dudaklarımız olduğunu değil, ruhlarımız olduğunu düşün. Sana en samimi duygularımla ruhumu aktaracağım."
Yavaşça genç kıza yaklaşırken, gözlerini kapattı Sung Gyu. Oysa ki Deiji'nin hüzünle dolmuş olan gözlerini görmesi gerekiyordu. Görmesi ve ona 'gitme' demesi gerekiyordu. Nereden bilebilirdi ki az önce sarılmış olduğu bedenin birazdan kolları arasına düşeceğini. Nereden bilebilirdi, eğer onu bir kez daha öperse ruhlarının birbirine karışacağını. Ve nereden bilebilirdi ki ruhları birbirine karışırsa, genç kızın arafta kalıp acılara boğulacağını...
≈≈≈
Ben uzun zamandır sizi beklettiğim ve sonunda bu kadar iğrenç bir final bölümüyle geldiğim çok üzgünüm. Sizi o kadar uzun zamandır aksatıyorum ki, artık yazmam gerektiğini düşündüm ve ödevlerimi bir kenara bırakıp bu bölümü yazdım ama sanırım, hiç güzel olmadı. Cidden üzgünüm beklentinizi tam anlamıyla karşılayamadığım için.
Size söz veriyorum ki, boşa çıkan beklentilerinizi 2. kitapta telafi edeceğim. İkinci kitabı 00:01 adıyla profilimde bulabilirsiniz.
Hepinize sonsuz teşekkür ediyorum, iyi ki varsınız...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
00:00 // kim sunggyu
Short Storymargherita: 00:00 (00:00) margherita: Senden nefret ediyorum. (00:00) ~~~ Kalp hastası olması yetmezmiş gibi bir de bipolar bozukluğu olan Han Deiji, ve onun yoğun duygu değişimlerine maruz kalan dünyaca ünlü Infinite grubunun lideri Kim Sunggyu. ~~...