6.BÖLÜM;"SOLUK"

60 8 3
                                    

..Ve Araf, Ait Olduğum Tek Yerdi. Ne Cennet, Ne De Cehennem. Ortada Bir Yerde. Tıpkı Şafak gibi, Çaresiz, Yalnız ve Sona Gelmiş.

                         †††

Bir çift el beni kavramış ve gitmemi engellemişti. Bir kabus gibi etraf karanlık ve yardım isteyebileceğim kimse yoktu. Kimse orada olduğumu bilmiyordu. Aldığım nefes cigerlerimi parçalara ayırırken, çığlık atıyordum.

Birilerinin beni duyup yardıma gelmesini umut ederken aslında umutsuzluğun dibini yaşıyordum. Kim sürüklüyordu beni böylesine hiç bir şekilde haberim yoktu. Ama canım acıyordu. Sürtündüğüm yer çakıl taşları ile cildimde  kanayan yaralar bırakırken, beni çeken acımasız eller acınası çığlıklarımı dinlemiyordu bile.

Bomboş bir yolda ilerlerken beni de sürüklüyordu. Jackson olmalıydı. Evet bu Jackson olmalıydı. Karanlıkta göremediğim yüz Jackson'a ait olmalıydı. Bana nefret ile karışık alay ile konuşan o adam Jackson olmalıydı.

Burada ne işim vardı, nasıl gelmiştim hiç bir fikrim yoktu. Tek istediğim birinin bana yardım etmesiydi. Öldürülecektim ve bu, bu kadar erken olmamalıydı. Yardıma  muhtaçtım ve güçsüzdüm. Karşı koyamıyordum.

Boş bir deponun içine doğru sürüklenip bir sandalyeye zorla oturtulduğumda daha fazla direnmeye çalıştım. Kurtulmam gerekiyordu. Kendim ile başbaşa kalmıştım. Bir tek ben kendimi kurtarabilirdim. O kadar çaresizdim ki, beni bağlayan bu acımasız adama karşı bile çıkamıyordum.

Öylesine bir teslimiyetti bu, hiç bir şekilde umut kalmamıştı. İçimde umudun zerresi bile kalmamıştı. Bir işime yaramayacaktı umut. Zaten ölmek için yaşamıyormuyduk. Zamanı gelmişti. Gitmem gerekiyordu.

Yaşayacağım acı dan korkuyordum. Gireceğim karanlıktan korkuyordum. Babamın öldüğümü duyduğunda hissedeceği acıdan korkuyordum.  Yalnız kalacaktı, bundan korkuyordum.

Daha yüzünü bir türlü seçemediğim adam beni bağlandıktan sonra etrafıma sıvımsı bir şeyi daire olarak dökmeye başlayınca son çırpınışlarımı yapmak üzere çığlık atmaya başladım.  Boğazım paramparça olmuşçasına acıyordu.

Pervasızca elindeki kibriti yakıp yeşil gözlerini önüme serdiğinde Jackson dan bir kez daha nefret ettim. Oydu. Beni bedenimden ayıracak, son nefesime şahitlik edecekti.

Ağlamaya başladım. Ama hıçkırmadan, ses çıkarmadan, yanaklarımdan süzülen yaşlar, korkumun değil, pismanlıklarımın göstergesiydi. Bir daha asla yaşayamayacaktım ve yaşayamadığım şeyler için pişmandım.

Bu savaşımın sonuydu. Dünyada iken cehennemi tatmış olacaktım. Bu, acılarımın sonuydu. Bitecekti. Herşey bitecekti. Annemin yanına gidiyordum. Belki de böylesi daha iyiydi.

Yanan kibrit yer ile temas ettiğinde bana doğru ilerleyen mavimsi aleve baktım. Boğuk sesler çıkarıp,Etrafımda daireler çizerek beni kıstırıyordu. Gidecek, kaçacak yer bırakmıyordu.

Yavaş yavaş alevler fazlalaşınca Jackson'ın depodan ayrıldığını gördum. Benim ölümümü bu denli acı içinde gerçekleştirecek bir caniydi o.

Bütün depo alev aldığında nefes almam zorlaşmıştı. Dumanlar ciğerlerimi yakarken, üzerime düşen alevler bedenimi acı içinde  bırakıp acı içinde kıvranmama sebep oluyordu. Bütün bedenim dayanılmaz acılar içinde yanarken ölmek için dua ediyordum. Hiç birşey göremiyor ve duyamıyordum. Bir şey haricinde

Adımı haykıran biri vardı.

Lütfen biri bu acıya bir son versin!!

“Azra!!” nereden geldiğini bilmediğim bir ses bana yaklaşırken acı da artıyordu. Bedenimin çektiği bu acı hem daha fazla acı ile çığlık atmama sebep olurken hem de beni mahfediyordu.

AVCIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin