You Shit My Life

26 1 0
                                    

Evimize geldiğimde poşetleri tezgaha bıraktım. Tozlu parkeler olduğundan daha tozlu olması benim bir miktar by evden nefret etmeme neden oluyordu, ancak tüm anlamlı nefeslerimin burada geçtiğini hatırşayınca tiksinmem geçip neredeyse o parkeleri yalayasım geliyordu.

Evimiz... Her şeyi yaptığımız, her türlü film izlediğimiz ve binbir türlü anılarla dolu evimiz. Tek nefes aldığım evimiz. Sadece Luke gibi kokan evimiz. Onun sevdiği her şey olan evimiz. Ama evimiz artık kokuşmuş bir toz torbasından farklı değil. Ama evin her köşesinde yaşadıklarımız kendi çıplaklığıyla duruyordu. Anılar hiçbir zaman eskimez zaten, değil mi?

Beraber oturduğumuz ve bazen de uyuyakaldığımız koltuğa toz bulutu çıkarırcasına atladım. Poşetten Luke'un sevdiği içkiyi çıkardım ve kapağını zorlukla açmaya çalıştım fakat olmadı. Mutfağa açmak için bir şey bulmak amacıyla girdim. Girdiğim gibi karşımda olan buzdolabına baktım. Yapıştırılmış 'alınacaklar listesi' içimi burktu. Özellikle son olarak yazılmış vişne beni güldürdü.

'Lucas, neden buraya vişne yazdın?' Salondan yanıma geldi. Arkadan bana sarıldı ve ellerini karnıma koydu ve okşadı.

'Her an hamile olma ihtimalin var ve sen vişneden nefret edersin. Ama hamile bir kadın nefret ettiği şey canı çekermiş ve evde bulunması gerekiyor.' Ona döndüm ve yüzünü avuçladım.

'Bebeğim...' dudağına kısa bir öpücük bıraktım. 'Hamile olacağımı sanmıyorum.' Dedim ve kıkırdadım.
'Sen öyle san, seni hamile bırakacağım ve evlenmek zorunda kalacağız.'

'Şapşal.' Tekrar dudaklarından öptüm.

'Bunu yapacağım, beni engelleyemezsin.' Dedi bu sefer o güldü.

"Lanet olsun seni çok özledim! Yanıma gel!" Diye çığırdım ve anın siniriyle kapağı açtım. Dolu dolu bir yudum aldım ve zorlukla yuttum. Buzdolabının ucuna çöküp çığlık atarak ağladım ama bir faydası yoktu. Sadece boğazımı acıtıyor ve başımı ağrıtıyordu.

Onu geri getirmiyordu. Benim hayatımı adadığım adamı getirmiyordu. Benim nefesim dediğimi getirmiyordu. Tanrı bana ızdırap çektiriyordu ve geriye benim mahfolmuş ruhumun enkazını bırakıyordu.

Onunla olan tüm anılarımızın çoğu buradaydı. Buraya gelmekle hata yapmıştım. Yaşadıklarımızı bana hatırlatıyordu. Her bir köşesinde. Mutfaktan çıkıp yavaş adımlarla salona gittim.

Bu koltukta Aynı Yıldız Altında filmini izlerken ikimiz de ağlamıştık.

Daha şiddetli ağladım.

Sehpaya bizim el izimizi çizmiştik. Onun ki yeşil benimki sarıydı. İkimizinde eline kırmızı renkten yüzük çizmişti. Evleneceğimizi tekrar üstüne basmıştı.

Bir yudum daha aldım ağlarken.

Merdivenlerden çıktım ve odamıza gittim. Burada bana hatrı sayılır şeyler yapmıştık. Beni sevdiğini çoğu kez burada söylemişti.

Çığlık attım.

Yatağın üstünde bulunan 1 yıl öncesine dayanan notunu aldım.

Bebeğim, provalarımız erken başlıyor, bilirsin yeni albüm için. Akşama doğru gelirim. Seni seviyorum xx - Luke

Yere attım kendimi ve hıçkırarak ağladım. Notu göğüsüme bastırdım ve yatağa abandım.

1 yıl öncesine gidebilseydim onu o stadyuma gitmesine izin vermezdim, o hatayı tekrar yapmazdım.

"Tanrım! Lütfen, onu bana geri getir!" Dedim ve yere yumruklarımı geçirdim. "Neden? Benim suçum neydi Tanrım?"

Odada oturmuş Luke'u bekliyordum. Sonunda kapı açıldığında ayağa kalktım. Donmuş bana bakıyordu. Ben de ona. Çok.. Çok yakışıklıydı.

'Tanrıçam..' Dedi ve yanıma geldi.

'Oh.. Ben senin Tanrıçan değilim.' Elimi tuttu ve öptü.

'Yanılıyorsun,' diğer elimi de tuttu. 'Sen benim Tanrıçamsın.'

"Sen de benim Tanrımsın lanet olası!" Dedim bağırarak.

"İyi misin?" Kafamı kaldırdım ve kim olduğuna baktım. Kapıya yaslamış kendi klasik tarzında giyinmişti.

Luke...

Ayağa kalktım ve önüne geçtim. İçkiyi yere bıraktım ve yüzüne baktım.

"Sen benim evime girersen pislik! Sana kim izin verdi?! Ha?! Derhal çık buradan!" Göğüsüne yumruklarımı attım. Eliyle yumruklarımı tuttu ve acaip hayvan görmüşçesine baktı. Ellerimi tuttu, 4 yıl önce yaptığı şeyi.

"Lütfen kendine gel," Derin bir nefes aldım ve yumruklarımı indirdim.

Tüm anılarımızla dolu olan evimizde o da vardı ama unutmuştu. Lanet olası amnezi!

"Ben bunu dolabımda bir kız tişörtü ile buldum ve bütün evleri denedim, en son bu çıktı." Benim tişörtüm. Benim ona verdiğim lacivert tişörtüm. Onun da bana verdiği gri Kolsuz tişört.

Nasıl unutabilirim?

"Ben rahatsız etmek istemedim. Gidiyordum zaten." Tam dönecekken elini tuttum.

"Lütfen benimle kal." Dedim yalvarırcasına.

Estella ve Luke koltukta oturuyorlardı. Luke, çok içip sarhoş olmak yerine az içip sarhoş olmamayı seçmişti fakat bu onun sevdiği içkiydi ve içmek istiyordu. Nefsine zorla hakim oldu.

Estella, Luke'un aksine 2 şişe bitirmiş aşırı derecede sarhoş olmuştu. Anıların canlanması üzerine sürekli gülüyordu.

"Sen benimle sevgiliydin." Estella sarhoş tu ve ne söylediğinin farkında değildi. "Birbirimize çok aşıktık hatta evlenecektik." Kız şuan çok ama çok mutluydu.

"Ne saçmalıyorsun?" Dedi Luke. Kızı tanımıyordu bile.

"Gri Kolsuz tişört ün bende. Sen vermiştin. Sevgili olduğumuz zamanlar. Hatta sen bu içkiyi seversin." Genç çocuk afallamıştı.

"Evet de, sen nerden biliyorsun ve ben neden hatırlamıyorum?" Estella uzun süreli kahkaha attı.

"Çünkü siktiğim stadyumuna giderken kahrolası bir kaza yaptın ve siktiğim amnezi geçiriyorsun. Bundan  yıl öncesi senin için boş." Dedi kız ve yine kahkaha attı. Ama erkek hiç kahkaha atacak durumda değildi.

"Hayatımın içine sıçtın. Sürekli seni özlüyorum. Bana sarılmanı, beni öpmeni ve benimle dalga geçmeni çok özlüyorum." Yine ağlamaya başlamıştı kız.

"Seni tanımıyorum, Üzgünüm." Dedi Luke umutsuzca.

Amnesia♢lrhHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin