Neredeyse gece yarısıydı.
Yağmur, şapırtılı sesler çıkararak yağmaya devam ediyordu.
İletişim insanların bildiği yöntemlerle sınırlı değildi. Su damlaları asırlardır dünya ile ilgili mesajlar topluyor, saklıyor, iletiyordu. Aldığı mesajlara göre su damlalarında kristaller çiçek gibi açıyor ya da şekli bozuk bir lekeye dönüşüyordu.
Dokunmadık yer bırakmayan yağmur damlaları, bir tek penceredeki "O!" yazısına dokunmamıştı.
Şimşek çaktı. Bulutlar ortadan yarıldı. Gökyüzü, yeryüzünü hor görürcesine gürledi. Ses; ürküntüyle korku arasında yankılandı.
Selin, yatağında uyuyordu. Pencereden yansıyan şimşeğin mavi ışığı genç kadının solgun yüzüne vuruyordu. Kahverengi saçları, yüzünün bir kısmını saklar gibi kapatmıştı.
Şimşek her çaktığında, uykusundayken bile hassasiyetle titriyordu. Kırmızı çiçek desenli yorganına sarılmış, fakat sırt kısmı açıkta kalmıştı. Geceliğinin altından süt gibi beyaz teni görülüyor, saçları omuzlarını örtüyordu.
Yağmurun şapırtılı gürültüsünü bastıran telefonun sesi, başka bir yörüngedeki dünyadan kopup gelmiş kadar derinlerden duyuluyordu.
Alnındaki çizgiler yavaşça değişiyordu. Sanki önceleri iyi başlayan, sonradan garipleşen ve gittikçe korkunçlaşan bir kâbustan uyanmak ister gibi kıpırdadı. Kıpırdamasını istediği elleri ya da ayaklarıydı. Ama kıpırdayan sadece gözkapaklarıydı.
Telefon ısrarla çalıyordu.
Ses soğuk duvarların içinden geçerek ilerliyordu. Çalmakta olan telefon salondaydı. Bombeli, eski bir ahşap sehpanın üstündeydi. Hemen yanında Selin'in ablasıyla fotoğrafı vardı. Olimpos, tatilinden bir anı. İlk kez ağaç evlerde kalmışlardı. Ve ne yazık ki bu onların birlikte geçirdikleri son tatilleri olmuştu.
Neden sonra duydu çalmakta olan telefonu. Ancak o duyar duymaz ses kesilmişti. Rüya da mı yoksa gerçek mi olduğunu anlayamadı. Sıçrayarak doğruldu. Kahverengi saçlarını elleriyle düzeltti. Henüz uyku sersemliğini üstünden tam olarak atamamıştı. Boş boş bakıyordu. İşi yüzünden sık seyahat ederdi. Farklı yörüngelerdeki dünyalarda uyur, uyanır, sonra tekrardan bildiği yörüngenin anılarını zihninde düzenlerdi. Sanki bu işlemi yapmazsa yaşadığı her şey buhar olup kaybolacaktı. Zihnindeki dağınıklılığı toplamak için gözleriyle odayı taradı. Duvarda asılı duran Afrika maskları, kapakları tam kapanmayan gardırop, tütsü kutuları, boy aynası... Uyan! Diye kendi kendini telkin etti. Evdesin. Kendi odanda. Kendi yatağında.
Telefon tekrardan çalmaya başladı.
Yataktan kalktı. Hızla odadan çıktı.
Holdeki kilim desenli küçük halının üstünden yürüdü ve salona geçti.
Telefona doğru önce bakışlarını dikti. Arayan kişiyi kafasında canlandırmaya çalıştı. Gece yarısının davetsiz sesi! Sonra yavaşça ahizeyi kaldırdı. Boğuk, çatallı bir sesle cevap verdi:
"Alo..."
Karşı tarafta ses kesik kesikti.. Parazitlerin arasında kalmıştı. Ne söylediği tam olarak anlaşılamıyordu.
Bir kez daha, "Alo!" dedi.
Şimdi parazitlerin gerisinden yükselen küçük bir erkek çocuğunun sesi duyuldu.
"Anne.."
Genç kadın duraksadı. Ne diyeceğini kestirememişti. Bu duyduğu kelime ona çok yabancıydı. Selin'in bir çocuğu yoktu. O hiç kimsenin annesi değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞUA
Mystery / ThrillerSelin, yirmi beş yaşında bir genç kızdı. Hayatla ilgili sorunları vardı. Bir gece telefonu çaldı. Arayan altı yaşlarındaki bir erkek çocuğuydu. Ona "anne" diyordu. Oysa Selin hayatında hiç anne olmamıştı. Dahası Selin'in hiç kimseyle ilişk...