"Bırakın kolumuuuu....Ben Harşit İmparatoru Kral Yahya tarafından gönderildim.Kralın emirleri her şeyin üstündedir...BIIIIRRAAAAKKIIIIINNNN"
Ellerim kelepçeliydi.Kollarımı öyle sıkı tutmuşlarda ki sanki kopacaktı.Bir yandan bağırıyordum,bir yandan onların hızına ulaşmaya çalışırken yerde sürükleniyordum.
"Kral'ın emirlerini çiğniyorsunuz....Hepiniz bunu canınızdan daha fazlasıyla ödeyeceksiniz.Heeeppiiinizzz...."
Bir an durdular.Bırakacaklar zannetmiştim.Saçımın kökünden tutup,sertçe kafamı yukarı kaldırdı.
"Bana bak oruspu...Sesini kesmezsen seni gündoğumuna kadar lağım çukuruna atarım.Bu dünyada ki son geceni orada geçirmek istemezsin herhalde?"
Pörtlek gözleriyle gözümün içine bakıyordu.Sahi benim bu dünyada ki son gecem miydi?
Merdivenlerden aşağıya indikçe ışık azalıyordu.Sağ kolumdan tutan muhafız bir meşale yaktı.Dehşeti meşale ile birlikte görmüştüm.
Duvarlar kapkara,yosun bağlamış,çıkıntılardan lağım suları sızıyor.Öylesine bir bok kokusu sarmış ki burayı,sanırsın tüm Bedrama'nın boku burada...
Sonra bir kapı açıldı.Sonu gözükmeyen bir koridor...Duvarlarda meşaleler asılıydı.Loş ve bir o kadar da korkutucu bir ortam...
Karşılıklı onlarca zindan vardı.Çoğu doluydu.Bizim geldiğimizi görenler Demir parmaklıklara doğru yanaştı.Çoğu bir deri bir kemik kalmış,bazıları yalvarıyor...
Sonra durduk.Boş bir zindan...Kapı açıldı.İçeriye doğru zorla itildim ve kapı kapandı.Sonrası zifiri bir karanlık...
•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••
Ne olmuştu?
Tuğrul Paşa neden böyle bir şey yapmıştı?
Yoksa bir suç mu işlemiştim?
Yoksa hakkımda atılan bir iftira mı?
Gerçekten gündoğumunda infaz mı edilecektim?
Bu gece benim son gecem miydi?
TANRIM.....Hiçbir şey göremiyordum.Gözlerim açık olduğu halde,görmek istediğim halde göremiyordum.Her yer karanlıktı.Ve her yer bok kokuyordu.
Az önce Tuğrul Paşa'nın sofrasında yemek yiyen ben şimdi bir ışık huzmesi bile girmeyen bu yerde çaresizce ölümü bekliyordum.Ne uğruna öleceğini dahi bilmeden...
Kral Yahya tarafından yakılarak öldürülen kız kardeşim aklıma geldi.O da çaresizce ölümü böyle beklemişmiydi? O da benim gibi ne uğruna öleceğinin sebebini düşünmüşmüydü?
Sonra Bedrama'ya gelirken kervanımıza yapılan saldırı geldi aklıma...Ve sonra Aksakallı...Daha doğrusu Aksakallı'nın sözü...
"Kız kardeşin için yas tutmayı bırak.Bedrama'nın yolu riskten geçer.Ya felaketini yaşarsın,ya başına tacını takarsın.Ne demek istediğimi belki bugün anlamayacaksın ama ilerde bir gün mutlaka anlayacaksın."
O gün birazdan doğacak olan günmüydü?
Bunu bu kadar erken öğrenmek istemezdim.
Oturdum.Sırtımı nereye yasladığımı bilmeden.Zindanın ürkütücü sessizliği,ciğerlerime doldurduğum harikulade bok kokusu ve karanlık...Keyfime diyecek yoktu.
Sessizliğin hükmünü bir çığlık bozdu.
"Çıkaaarıııınnnnnnn beni burdan....Bu bir emirdir.Çıkarın beni diyorummm."
Bu sesi tanımama gibi bir ihtimalim yoktu.Bedrama Valisi Tuğrul Paşa'nın zindana attırdığı karısı Gülbahar'dan başkası değildi bağıran.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNDOĞUMU FIRTINASI
Bí ẩn / Giật gânBedrama denilen topraklarda,sonsuzluğun girdabında yol alan hayatların hikayesi... İktidarın ve gücün bir bedeni ele geçirip,aşkı yok edişi ve bu yok edişlerin yeni aşklara kapı açtığı bir diyar... "Gündoğumu Fırtınası" nda gündoğumunda yazılan kade...