(...Açelya'ya ithafen...)
Yola çıkalı dört gün olmuştu.Artık Harkköy'e yakındık.Cihan Paşa'ya yakındık.Azrail'de benimle beraber geliyordu.Kan akacaktı.Can çıkacaktı.Ölüm her daim ensedeydi.
Yolculuk boyunca Aslıhan'ı düşündüm.Onu düşünmek beni günahlarımdan arındırıyordu sanki...Kalbime duru akan bir gölün sakinliğini ve huzurunu veriyordu.Onda masumiyetimi görüyordum.Masumiyet? Sahi ben masumiyetimi gerçekten hatırlıyormuydum? Benim masum olduğum günler varmıydı?
Masumiyeti ağzına alacak son bir kişi var ise o da bendim.Daha emeklemeyi bilmez bir bebeği istikbali için katleden aşağılık bir heriftim ben.
Ben cellattım.
Ben Cellat Jack.
Jack Nicolas.
Gözlere korku,kalplere ölüm salan...
Muhasebesini derin sularda boğmuş,
Kan ile kirlettiği suları içmiş,
Haz almış,Jack Nicolas.
Geçmişini toprağa gömüp,
Geleceğini çamurdan sıvamış,
Tutmayan sıvayı,kan harcıyla pekiştirmiş...
Jack Nicolas.
Kendini affedeceği günü bekleyen,zavallı...
Jack Nicolas.Gerçekten merak ediyordum.Bir gün sahiden günahlarımdan arınıp,masum olduğumu hissedebilecek miyim?
Öldürmeyi bırakıyorum dediğim yerde son infaz denen bir şey çıkıyor.Geçmişim,geleceğimi bir an olsun bırakmıyor.
Bugün hava güneşliydi.Beyaz bulutlar yer yer değişik kıvrımları ile herkese derinden dokunacak şekillere girmişlerdi.Sonbaharın yerini kışa bıraktığı bugünler için de gayet güzel bir havaydı.Muhtemelen saatler sonra Harkköy'e varacaktık.Artık daha yakındık.
En önde at süren bendim.Arkamda Saray Muhafızları ve Dilsiz Cellatlar geliyordu.En güvendiklerim,Dilsiz Cellat grubuydu..Onlarda cellattı.Onların benden farkı dilsiz olmalarıydı.Bedrama geleneklerine göre cellatların dili kesilirdi.Böylece hükümler hakkında yorum yapamazlar,sorgulayamazlardı.
Ben Bedrama'ya daha sonradan mülteci olarak gelmiştim.Bu topraklarda büyümediğim için dilim kesilmemişti.Belki de Cihan Paşa'nın bana karşı en büyük hayrı buydu.
"Brrrreeee ağalar....Durun...." diye bağırdım atımı çevirerek.
"Yarım gündür aralıksız yol alıyoruz.Savaş yakındır.Burada biraz dinlenip,güç toplayalım."
Durakladığımız yer göğe doğru uzanan çınar ağaçlarının çevrelediği,kahverengi orman topraklarının hakim olduğu bir bölgeydi.Atlarımızı ağaçlara bağlayıp,yiyecek-içecek erzağımızı ortaya çıkardık.Saray Muhafızları yemek işini pekala hallederdi.Dilsiz cellatlara da yeme işi düşerdi.Ben ise iç muhasebemi yapmaya durdurak bilmeden devam edecektim.
Yıllar önce Cihan Paşa ile ilk karşılaştığım günü düşündüm.O uzun saçlı,uzun boylu,kirli sakallı adam benim için umuttu.Hayata tutunacağım tek dalımdı.Ama bugün ise öldürdüğüm geçmişimin üzerine atacağım topraktı.Onun ölümüyle geçmişim yerini bugüne ve geleceği bırakacaktı.En azından ben öyle umuyordum.
Kuzu çevirmişlerdi bizimkiler.Yemek olunca dilsiz cellatlardan Sis el işaretiyle beni çağırdı.Adı Sis'ti.Çünkü kurbanın üzerine sis gibi çöküp,sis gibi saniyeler içinde uzaklaşmasıyla bilinirdi.En güvendiğim adamımdı.
Yemeğe oturduk.Aşağı yukarı Saray Muhafızları ve Dilsiz Cellatlar ile 50 kişiyi buluyorduk.Kalabalıktık ve dahi güçlü...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNDOĞUMU FIRTINASI
Misterio / SuspensoBedrama denilen topraklarda,sonsuzluğun girdabında yol alan hayatların hikayesi... İktidarın ve gücün bir bedeni ele geçirip,aşkı yok edişi ve bu yok edişlerin yeni aşklara kapı açtığı bir diyar... "Gündoğumu Fırtınası" nda gündoğumunda yazılan kade...