Üzgünüm gecikme için ama açıklamıştım nedenini. İyi okumalar...
"Sinan, sen bak gel. Nerede kaldı bu kız?" Nefesimi dışarı seslice verip arabadan indim. Parti alanına girdim. Bomboştu. Kaşlarımı çatıp Yeşil'i aradım.
Şaka falan mı yapıyordu ki?
Ayaklarımın dibinde çalan telefonla korkmaya başlamıştım bile. Eğilip telefonu aldım. Yeşil'e bir şey olmamıştır, değil mi?
Korkarak arabaya koştum. Asil'in kapısını hızla açtım. Sesim her nasıl çıkıyorsa, hiç de iyi değil gibiydi.
"Yeşil ortalarda yok." Asil önce elimdeki telefona baktı. Daha sonra arabadan çıktığı gibi parti alanına ilerledi. Biz de arkasından ilerliyorduk.
"Bir şey olmamıştır değil mi Boğaç?"
"Bilmiyorum. Umarım sadece şaka yapıyordur." Asil içeri girip etrafa bakındı. Saçlarından birkaç tutam çekiştirip bana döndü.
"Sinan? İyi misin?" Ne olduğunu anlamadan kaşlarımı çattım.
"Ya boş ver beni! Yeşil yok."
"Nerede buldun telefonu?" Hatırladığım yeri gösterip geri çekildim.
Huzursuzdum. Nefes alamıyordum. Korkuyordum. Ya bir şey olmuşsa? Belki canı acıyor? Hayır. Ona bir şey olmaz. Olamaz.
"Sinan? Sinan!" Gözlerimi kırpıştırıp Melis'e döndüm.
"Telefonun." Çatık kaşlarımı düzeltip arayan özel numaranın aramasını açtım.
"Eğer şaka yapacaksanız, hiç havamda değilim."
"Hayır Sinan. Sadece, Yeşil güvende değil. Peşini bırakın ne olur. Onu ararsanız, bulursanız; hiç iyi şeyler olmayacak. Onun için de, sizin için de." Gözlerim şaşkınlıkla açılmış, kaşlarım çatılmış, ayağa fırlamıştım.
"Kimsin?" Arama kapanmıştı. Sinirle telefonu masaya bırakıp yerime oturup dediklerini tekrar ettim.
"Yeşil güvende değil. Peşini bırakın. Aramayın. Bulursanız iyi şeyler olmayacak. Onun için de, sizin için de. Aynen böyle dedi."
"Ne?"
--
"Sizin için de." Başımdaki keskin acıyla minik bir çığlık attım. Ellerimi enseme götürmeye çalıştım, olmadı. Bağlanmış mıydım? Gözlerimi açıp karşımdaki tanıdık yüze baktım.
"Aç mısın? Su ister misin?" Telaşla yandaki masaya koşmuştu çocuk. Sesimi bulunca telaşına son verecektim.
Hey canım sesim? Neredesin ya ben konuşmadan duramam...
"İyi misin?" Birden acıyla inleyip elini bileğine götürdü. Şaşkınlıkla çocuğu izliyordum.
"Kimsin?" Şaşırarak bana baktı.
"Şey, Berk." Gözlerimi sonuna kadar açıp çırpındım.
"Bırak beni!" Hızla yanıma yaklaşıp kollarımı tuttu.
"Yapamam. Aç mısın?" Ben daha ağzımı açmadan kulağıma aç olduğumu söylememi fısıldadı. Kaşlarımı çattım.
"Biraz." Masaya ilerleyip bir sandviç getirdi. Yanımdaki sehpaya koyup üzerime eğilerek arkamda bağlı ellerimi çözmeye başladı. Kulağıma bir şeyler fısıldıyordu.
Ben bu çocuğa nasıl güveniyordum ki?
"Bilekliğim her yanlış hareketimde dedem tarafından bir komut ile vücuduma elektrik yayıyor. Seni bırakamam. Bırakırsam da her yerde koruma ve kameralar var. İzleniyoruz. Söylediklerimi hatırlıyorsan arkadaşların da sen de hayatta kalırsınız. Şimdi ayak uydur ve korkuyormuş gibi görün." Uzaklaşıp sehpayı önüme çekti ve karşıma oturdu.