Arkidişciklerim biliyorum bölüm gelmedi ama şapşik yazarınız şifresini unuttu :D Özür diliyorum ve bölümü yayımlıyorum hadi by :*
Telefon kapanınca şaşkınlıkla kafamı iki yana salladım. Bunlara inanmalı mıydım? Eski zamanlarda olsak, ortaokulda mesela, inanmazdım. Dalga geçmek için ideal kişiliktim çünkü. Ama şimdi? Onca yıl sonra sırf dalga geçmek için beni araştırıp böyle bir senaryo bulmak... Bilemiyorum...
-Akşam
Heyecanla beklemeye başladım. Her şey hazırdı. Boğaç'a mesaj atmıştım. Geliyorlardı. Etrafa son bir kez baktım. Melis, Asil'in kucağına yatmış dinleniyordu. Ben o telefondan sonra etrafa sular dökmüş, bazı süsleri koparmıştım. Melis de kızarak beni oturtmuştu. Yazık kıza çok yoruldu.
Kapı çalınca Asil, Melis'i dürterek kaldırdı. Koşarak kapıyı açtım. Sıradan bir şekilde açmıştım.
"Selam. Biz de yemek yiyorduk." Beklentiyle bana bakan Sinan'a boş bir bakış attım. Kırılmış mıydı? Olsun. Birazdan düzelirdi. Hızla içeri geçtim. Sinan boş boş içeri girdi.
"İyi ki doğdun!" Önce gözlerini kırpıştırdı sonra gülümsedi ve etrafı süzdü.
"Bence de iyi ki doğmuşum. Yoksa bu dünya ne yapardı benim gibi biri olmadan?" Heyecanla kaldırdığım ellerimi indirdim.
"Şaka gibisin. Cidden şaka gibisin. Ben gidiyorum." Sinan gülümseyerek omuzlarımdan tutup beni kendine çevirdi.
"Ama haklıyım."
"Evet, ne demezsin."
"Olayın adamına merhaba bile demediniz. Çok kırıldım. Pasta verin, gideceğim." Melis ellerini beline koydu.
"Neden olayın adamı sensin?" Boğaç da Melis gibi ellerini beline koydu.
"Ben olmazsam Sinan evden çıkmayarak kokuşurdu." Asil kendini koltuğa bıraktı.
"Haklı. Hem iyi de oldu kaç gündür koltukta oturuyordu." Sinan'dan ayrıldım.
"Hadi pasta keselim!" Heyecanla elimi çırpıp masaya ilerledim.
"Yeşil. Sakin ol." Sinan'a uzattığım bıçağı masaya bıraktım.
"Ama neden ki? Sabahtan beri yememek için kendimi zor tutuyorum. Sinan kes şunu." Gülerek masanın yanına geldiler. Asil kamerayı kurarken biz de masanın başında poz vermeye hazırlanıyorduk. Asil hızla yanımıza geldi. Fotoğraf çekindikten sonra Sinan pastayı kesti. Alkışladık.
"Hediyeleri versek? Sonra Yeşil pasta yemekten veremez." Boğaç'ın kafasına hafifçe vurup güldüm.
"Hediye almanıza gerek yoktu." Sinan'a dil çıkarttım.
"Doğum günü dediğin, insanlardan hediye koparmak içindir, şapşal." Koşarak Melis ile hediyeleri getirdik.
"İlk ben vereceğim!" Hediyemi ona uzatıp açmasını bekledim. O kadar yavaş açıyordu ki!
"Sen hiç hediye açmadın mı?" Paketi sinirle alıp ambalajını yırtıp kutuyu ona verdim. Herkes gülünce gülmemek için dudağımı ısırdım. Kutuyu gülerek açtı. İçinden çerçeveyi çıkartıp resme baktı. Resim ilk tanıştığımızda çekindiğimiz bir resimdi.
"Bunu nereden buldun?" Şaşkınca bana baktı.
"Ben bulurum!" Gülerek yanağından makas aldım. Diğerleri hediyelerini verirken büyük bir dilim pasta alıp koltuktan onları izlemeye başladım. Kapı çalınca pastaları ağzımdan fışkırtarak konuştum.
"Kim ki bu saatte? Ben açarım." Kapıyı açtım. Şaşkınlıktan donakaldım.
"ABLA!" Böğürerek üzerime atlayan Bulut ve Toprak'a sıkıca sarıldım.