Multimedya 'da şarkıyı bulabilirsiniz :* Fotoğraf da temsili Sinan ve Yeşil ^^ Bölümün kısalığı için özür dilerim *.* Mobil de şarkı açılmıyormuş: Lorenzo Fragola - The Reason Why
Şaşkınlıkla kapıya bakarken tekrar yere düştüm. Hemen toparlandım ve Burak hocanın yanına gittim.
"Hocam ben gitsem?"
"Neden?"
"Bir işim vardı da unutmuşum."
"Tamam. Görüşürüz." El sallayıp kapıya ilerledim. Patenlerimin korumalarını takıp yandaki piste geri gittim. Kendi ayakkabılarımı giyerken düşünmeye başladım. Sinan? Burada ne işi olabilir ki? Cidden!
Yaklaşık bir buçuk yıl önce, okulun götürdüğü bir yurtdışı gezisinde tanıştığım bir çocuk, Sinan. Sinan'ın annesi Floransa'da doğup büyümüş, gezmek için geldiği Türkiye'de Sinan'ın babasıyla tanışmış bir kadınmış. O yıl, annesini isteği üzerine Floransa'ya taşınmışlar ve Sinan katılacağı tur arabası yerine bizim arabamıza binmişti. Bizim otobüse binince kendi otobüsünü kaçırmıştı. Rehberlik eden öğretmenimiz tur sahibi ve ailesiyle konuşmuş ve halletmişti. Ücret diğer tura değil de bizim turumuza verilecekti. Okuldaki 21 kişi ile geziye katılmıştı ve tabii ki de kimse beni yanında istemediğinden mecbur olarak tek boş olan yere, yani Sinan'ın yanına oturmuştum. Olayı da ben anlamıştım, o ayrı konu.
Sinan, kimseyle konuşmadığımı fark etmiş, onları tanıyıp tanımadığımı sormuştu. 'Tanıyorum. Onlar da beni gereksiz fazla tanıyorlar.' Demiştim. Adımı da birine gidip beni sorduğunda öğrenmişti. Tesadüfe bakın ki, Esma'ya sormuştu. 'O ezik mi? Adını söylemediğine şaşırmadım doğrusu. Yeşil işte, hep aynı ezik.'
Sinan Esma'nın lafından sonra hiç benimle zaman geçirip geçirmediğini ve benim ne kadar iyi biri olduğumu söylerken onu çekiştirerek uzaklaştırmıştım.
Turun sonunda Sinan gitmeden önce benden numaramı istemişti. O gittikten yaklaşık on dakika sonra O'ndan bir mesaj almıştım:
Eğer Türkiye'ye geri dönersem sana haber veririm, istersen. O zaman da aynı kal olur mu? Adın gibi doğal kal. Hatta yalnız ol. Oraya geldiğimde sadece bana zaman ayırırsın o zaman.
Ona cevap vermemiştim. Peki, şimdi geldiyse neden haber vermemişti? Gerçekten arkadaşım diyebileceğim insanlardan biriydi Sinan. Asil ve Buğra'dan sonra.
Bağcıklarımı bağlayıp ayağa kalktım. Patenlerimi yerine koyup çıkışa ilerledim. Sinan resepsiyondaydı. Ben onu görmemiş gibi yapıp yanından geçtim. Kapı koluna uzandığım anda kapı başkası tarafında açıldı. Sinan.
"Buyurun hanımefendi." Eliyle abartılı bir reverans yaptı ve gülümsedi.
"Teşekkür ederim, efendim." Kapıdan çıktım. Arkamdan geldi.
"Çok kırıldım, sör." Yanıma gelip yürümeye başladı.
"Ne kötülük yaptım, majesteleri?"
"Geldiğiniz zaman haber vereceğinize dair söz vermiştiniz."
"Vermiş olmalıyım, efendim. Telefonunuzu kontrol etmiş miydiniz acaba?" Telefonumu çıkarıp hiçbir şey olmadığına kanaat getirdikten sonra ona uzattım. Biraz baktıktan sonra kaşlarını çattı.
"Kusuruma bakmayın, majesteleri. Sizden af diliyorum."
"Affınız kabul edilmiştir, sör." Gülerek ona sarıldım. O da bana sarıldı.
"Sizi bir yere götüreceğim."
"Emriniz olur." Gülerek anneme biraz geç geleceğimi iletip her zaman gittiğim parka ilerlemeye başladım. Sinan'da yanımda geliyordu.