Bölüm - 3

11 5 0
                                    

( Tanışma )

02.Ekim.2015

Okul çıkışı, yolda yürüyoruz. Artık kış kendisini iyiden iyiye hissettiriyor, günler kısaldı. Kışın bastırmasına rağmen, halen Okuldan çıkıp eve yürüyoruz. Okuldan eve arabayla dönmek, sanki hayattan kopmak gibi geliyor bana. Rüzgar ile Çağan da beni yalnız bırakmıyorlar ama bu durumdan şikayetçi gibi de durmuyorlar. Hayatın böyle ufak tefek rutinleri benim hoşuma gidiyor.

Aynı saatte aynı şeyleri yapıyor olmaktan nedense ciddi bir keyif alıyorum. Tüm dünya bir telaş içerisinde akarken, ben dingin yerleri, sakin şeyleri seviyordum. Rüzgar bununla dalga geçiyor. Canı çay istediğinde, akşam üzeri bize geldiğini söylüyor. Doğru saatte gelirse, beni çay içerken bulabiliyormuş mesela. Aşırı öngörülebilir olmuşum. Bu kötü bir şeymiş gibi anlatıyor birde..

Hayat hep çağlayanlar şeklinde akmak zorunda değil, bana göre ağır ağır salına salına da akabilir.

Rüzgar ile Çağan'a anlatıyorum okul bahçesinde çocukla olan konuşmamızı. Çağan yemin ediyor 'kesin oydu' diyor, 'artık neye benzediğini biliyoruz' diyor. Rüzgar düşünceli... soruyorum ona neden düşüncelisin?

- Yaşına göre fazla olgun yada fazla çılgın, tam karar veremiyorum. Karşıdan bakıldığında dövebilmem için fazla sağlam yapılı duruyordu, aslında ona taktım ben kafayı... Yani çok sağlam bir kavga olurdu... diyor gülerek.

Rüzgar'ın bu kendine has, sanki her dakika kavga arayıp-bulan biri gibi olan konuşmaları bizlere çok eğlenceli geliyordu ve belki de bizlere eğlenceli geldiği için ara ara Rüzgar bu cümleleri bizi eğlendirmek için kuruyordu. 

Çağan, Rüzgar ile olan eğlencesini bir adım ileri götürüp... 
- Rüzgar sen Ninja'ya vurmak için elini kaldırdığında, sen elini indirene kadar Ninja sana üç günlük dayak atar...
şeklinde ona takılıyordu.

Hepimiz böyle karışık duygular içerisindeydik. Kendi aramızda ki konuşmalarımızda hem Ninja'yı yüceltiyor, ona yönelik hayranlık içeren duygularımızı bastıramıyorduk, hem de ona hiddetli ve mesafeli durmaya çalışıyorduk. Sonuçta çok merak ediyorduk.

Ninja'yı ve onun olayını, oyununu, tarzını, artık nasıl adlandırırsanız bu yaşadıklarımızı muhakkak çözmeliydik. Onun zekasına ve onun sahip olduğu yeteneklerine olan hayranlığımız, ondan hoşlanmamıza yol açarken, bizimle oynadığı oyun, öngörülebilir yada kestirilebilir olmaması, içimizde ve kendi kendimize kaldığımız zamanlarda düşündüğümüz, bizden çok daha zeki olma ihtimali yüzünden de ondan bir yerde ufak bir nefret de ediyorduk. Bunlar hep çok güçlü duygulardı. Güçlü duyguların yönü kestirilemez, ön görülemez, nereye gideceği, nereye varacağı hiçbir zaman bilinemez.

İçimizde ki onu çözme gerekliliği, onu ve oyununu da daha çekici kılıyordu... Ancak en başından beri oyunun kurallarını o koyuyordu ve hesaplamaları da o yapıyordu. Tahammülsüzlüğümüzün sebeplerinden biri de aslında buydu.

Bizim Kafeteryanın önünden geçiyorduk ama karşı kaldırımdan yürüyorduk. Ortamızda yürüyen Rüzgar iki elini yanlara açıp, Çağan'la benim göğsümüze ellerini koyarak bizi durdurdu. Hiçbir şey söylemeden yoldan karşıya dikkatle ama koşarak hızla geçti, biz de peşinden aynı hızla ama neden bilmiyoruz yine. Öne düşeni takip eden sürü psikolojisi.

Rüzgar bizim Kafeteryaya girdi, kapıdan girer girmez hemen sağına yöneldi. Pek kimseler yoktu içerisi sakindi. Şu öğlen yemeğinden sonra, akşam yemeğinden önce Restoranlarda olan sakinlikten işte. Kapıdan girince bugün Okulda, öğle yemeği saatinde tanıştığımız çocuğu gördük. Pencere kenarında oturmuş, tek başına yemek yiyor.

FIRTINA, Sezon VHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin