Departmanın lobisinden kantine doğru giderken sorgu odasının kapısında Çavuş Thompson'ı görüyorum ve bana "gel" işareti yapıyor. Onun yanına doğru seri adımlarla gidiyorum ve beni sorgu odasına sokuyor. Sorgu odasındaki bayan memura doğru bir bakış atıyor, ardından onun çıkmasını söylüyor. Sorgu odasında sadece ben, çavuş ve sorgulanacak kişi kalıyor. Çavuş kulağıma eğiliyor ve fısıldayarak konuşuyor.
"Belki ona bir ders vermek istersin, Brendan." diyor Çavuş Thompson.
"Bunu yapmak istemiyorum." diyorum.
"Kameralar kayıtta değil. Bu orospu çocuğunun ne yaptığını biliyor musun? İki haftalık bebeğini balkondan aşağıya attı. Muhtemelen hapishanede defalarca tecavüz edilecek ve çok pişman olacak. O "ilk" pişmanlığını sen yaşatmaya ne dersin?" diyor Çavuş Thompson.
"İki haftalık bebeğini mi? İki haftalık mı? On dört günlük bir bebeği, öyle mi?" diyorum. O an öyle şeyler hissediyorum ki, kulaklarımdan adeta alev fışkırıyor. Gözlerim kararıyor ve hiçbir şey düşünemiyorum. Çavuş kulağımın dibinden ayrılıyor. Sorgu odasından dışarıya çıkıyor ve ben teçhizat kemerindeki copu aldığım gibi karşıdaki adamın suratına geçiriyorum. Sırtına birkaç cop darbesi attıktan sonra doğruluyorum ve copu teçhizat kemerime asıyorum. Sorgu odasının panelini kontrol eden kişiye doğru bakıyorum ve tam o sırada tüylerim diken diken oluyor.
Jimmy McCliffton.
Her şeyi unutuyorum ama bu şerefsizi unutamıyorum. Bu şerefsiz rüyalarıma giriyor. Muhtemelen yaptığım her şeyi kaydetti. Tam bu esnada içeriye Çavuş Thompson giriyor ve bana doğru şaşkınlık içerisinde bakıyor. Sesini yükseltiyor ve beni azarlamaya başlıyor.
"Ne yaptın sen?" diyor.
"Çavuş, siz yapın demiştiniz!" diyorum.
"Şaka mı yapıyorsun? Devriye aracından az önce indim ve bu adam da suçlu filan değil. Onu neden dövdün? Şu hale bak!" diyor.
"Çavuş, hatırlamıyor musunuz? Az önce buradaydınız ve bana dediniz ki-." diyorum ama çavuş lafımı kesiyor.
"Odama git ve beni bekle." diyor.
Çavuşun söylediğini dinliyorum ve onun odasına doğru adımlıyorum. Sorgu odasının paneline doğru baktığımda ise Jimmy'i göremiyorum. Merdivenlerden aşağıya inerek lobiye dönüyorum ve duvara yaslanmış bir şekilde Jimmy'nin bana baktığını görüyorum. Ona hiç bulaşmadan çavuşun odasına giriyorum ve bir sandalyeye oturarak çavuşu beklemeye başlıyorum. On dakika sonra çavuş içeriye giriyor ve hiç suratıma bakmadan masasına oturuyor.
"İyi değilsin, biliyorsun, değil mi?" diyor.
"Bilemiyorum, çavuş. Bana onu dövmemi siz söylemiştiniz." diyorum.
"Tanrı aşkına, sen kafayı mı yedin? Kamera kayıtlarını izledim. Hatta senin izlemek istediğini düşündüm ve buraya da getirdim." diyor ve önündeki bilgisayara CD'i takıyor. Biraz ileriye sarıyor ve tam az önceki olayın yaşandığı noktaya kadar görüntüyü ilerletiyor. Kamera kaydının gösterdiğine göre, içerideki kadın polise doğru bakarak sol elim ile kapıyı gösteriyorum ve kadın polis kapıdan dışarıya çıkıyor. Odada sadece ben varım ve önümde ise oturan, sorgulanmayı bekleyen bir kişi var. Birden duruyorum ve birisini dinlemeye başlıyorum ama ortada böyle bir kişi yok. Kayıtlarda sadece benim fısıldayarak konuşmam duyuluyor. Kendi kendime konuşmayı aniden bırakıp adamı dövmeye başlıyorum. Sonra içeriye çavuş giriyor ve gerisi bildiğiniz gibi.
"Bunu bildirmek zorundayım, Brendan." diyor.
"Lütfen, lütfen bunu yapmayın çavuş! Bunların hiçbirisini ben yapmıyorum! Hepsini Jimmy yapıyor!" diyorum.
"Jimmy de kim?" diyor.
"Hani şu yeni gelen çaylak var ya. Hani ortağım oldu sonra." diyorum.
"Departmana iki aydır yeni çaylak gelmiyor. Ayrıca Jimmy diye birisini tanımıyorum." diyor.
"Ama şu ara sokakta dün gelip sigara içmiştiniz, hatırlamıyor musunuz?" diyorum.
"Hayatım boyunca sigara kullanmadım." diyor.
"Nasıl kullanmadınız? Şu birlikte dövdüğümüz çocuğu ben döverken başımda sigara içmiştiniz. Hatta izmariti önüme atmıştınız." diyorum.
"Beraber dövdüğümüz çocuk mu? Senin durumun hiç iyi değil. Hayatım boyunca sigara kullanmadım, Brendan. Lütfen bana numara yaptığını söyle ve bunların hepsini arkada bırakalım. Seni bu şekilde görmek hoşuma gitmiyor."
"Ama çavuş, dün gelip sigara içmiştiniz. Yanımda da Jimmy vardı! Ara sokaktaydık!" diyorum.
"Dün benim izin günümdü, evden dışarıya çıkmadım." diyor. Derin bir nefes aldıktan sonra ekliyor. "Üzerindekileri çıkar, evine git Brendan. Ben de senin hakkında bir rapor yazacağım." diyor ve ben de bütün bu olanları düşünürken çavuşun dediğini yapıyorum. Evime gidiyorum, sanki yaşayan ben değilmişim gibi. Sanki bir filmin içerisindeyim ve o filmin baş rolü benim. Yaşadığımı hissetmiyorum. Evimin kapısına doğru yöneliyorum ve tam kapının önünde bekleyen bir adam görüyorum.
Jimmy McCliffton.
Onu görür görmez ona doğru bağırıyorum.
"Her şey senin yüzünden berbat oldu. Sen ve senin sikik komploların! Hayatımı kararttın, artık kaybecek hiçbir şeyim yok!" diyorum ve onun üzerine doğru koşuyorum. Onun yakalarından tutuyorum ve kapıya doğru onu yaslıyorum. Bir yandan da evin anahtarı ile evin kilidini açıyorum ve onu içeriye doğru sokuyorum. Kapıyı ayağım ile kapattıktan sonra onu masaya doğru fırlatıyorum ve üzerine çıkıyorum. Masa çok dayanamıyor ve kırılıyor. Jimmy'nin sırtı yere "küt" diye vuruyor ve bağırıyor. Onun kravatından tutarak onu mutfağa doğru sürüklüyorum ve yıkanmış bulaşıklardan bir bıçak alıyorum. Bıçağı Jimmy'nin boğazına doğru dayıyorum ve sapıkça sırıtıyorum.
"Ben kazandım." diyorum ve bıçak ile onun boğazını yırtıyorum. Yerde beş on saniye debelendikten sonra kendisini ölüme teslim ediyor. Kan, ayaklarımın dibine doğru yayılıyor. Öyle bir keyif duyuyorum ki. Artık hayatımda Jimmy diye birisi yok. O olmadan hayatımı tekrardan yoluna koyabilirim diye düşünüyorum. Onu sürükleyerek yatak odama kadar taşıyorum ve arkasında bıraktığı kanı deterjanlı su ile siliyorum. Daha önce hiç cinayet işlemedim. Aklımın ucundan bile geçmedi fakat bu adam benim işimin engeli haline geldi. O etrafımdayken hiçbir şey yapamıyordum. Bunu gerekli bir iş olarak görüyorum. Onun ölmesi gerekiyordu ve öldü. Doğanın da kanunu bu değil midir zaten? Jimmy'nin ölmesinden memnunum. Çavuş Thompson'ı arayıp bugün yaşananların hayatımın bir dönüm noktası olduğunu, daha önce böyle bir şey ile hiç karşılaşmadığımı ve bir şansı daha hak ettiğimi söylemek için telefonuma doğru gidiyordum ki bir müzik sesi duydum. Arkamı döndüm. Bu müzik sesi yatak odamdan geliyor. Yatak odasına doğru ağır adımlarla ilerledim ve sesin Jimmy'den geldiğini fark ettim. Elimi onun pantolonunun cebine doğru attım ve telefonunu buldum. Arayan kişi Çavuş Thompson idi. Telefonu açmadım ve Jimmy'nin cebine tekrardan geri koydum. Bana komplo kurulduğunu anladım. Çavuş Thompson, Jimmy'i tanımadığını söylemişti ama şimdi Jimmy'nin telefonunu arıyor. Ayağa doğru kalkıyorum ve cep telefonumun çaldığını fark ediyorum. Telefonumu çıkartıyorum ve arayan kişininin Çavuş Thompson olduğunu fark ediyorum. Telefonu açıyorum.
"Alo?" diyorum.
"Hey, Daniel yanında mı?" diyor.
"Hayır, Daniel burada değil." diyorum.
"Senin yanına gideceğini söylemişti. Onu arıyorum ve telefonunu açmıyor. Onu görürsen beni aramasını söyle." diyor ve telefonu kapatıyor.
Telefon elimden düşüyor. Yerdeki kişiye doğru dikkatlice bakıyorum. Artık o kişinin suratına baktığımda Jimmy'i değil, Daniel'ı görüyorum. Yere diz çöküyorum ve ağlamaya başlıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gösteri Kuklası
Misteri / ThrillerBeynini kurtçukların yediği, kendisi ile çelişen, düne dair hiçbir şey hatırlamayan, akşam yemeğinden sonra yakılan sigarayı seven, sıradan gibi gözüken ama alışılagelmişin dışında hayatı olan polis memuru Brendan Burfield'ın psikolojik hikayesi.