Deli gibi koşuyorum. Ciğerlerim o kadar çok şişti ki, kaburgalarım ciğerlerimi kesecek ve adeta bir balon gibi havaya uçacağım. Şehir dışına doğru koşuyorum, sürekli arkama bakıyorum ve belimdeki silahı sürekli olarak yokluyorum. Eğer kurtulursam ne yaparım diye düşünüyorum. Hayatımın çok erken bittiğini düşünüyorum. Daha yapacak binlerce şeyim vardı. Hiç yurtdışına çıkmadım mesela. Hiç farklı insanlar ile tanışmadım. Hiç aşık olmadım. Burada doğdum ve burada öleceğim. Bari ölmeden önce Memur Şefi Lindsay ile bir gece yaşasaydım diye düşünüyorum. Bütün bunları düşünürken aynı zamanda koşuyorum. Güvenli olduğunu hissettiğim bir yer buluyorum. Burası bir ara sokağın blokları. Bu evler çok uzun zaman önce terk edilmiş ve şimdi yıkılmayı bekliyor. Burada bir basketbol sahası var. Blokların arasında yürürken telefonum çalıyor, bakıyorum ki arayan babam. Telefonu açıyorum, nefes nefeseyim.
"Brendan, buraya gelmen lazım." diyor.
"Gelemem baba, başımı büyük belaya soktum." diyorum.
"Seni özledim." diyor.
"Ben de seni özledim baba. Beni unutma, baba." diyorum ve ağlamaya başlıyorum.
"Oğlum!" diyor ve telefon kapanıyor.
Telefonu yere atıyorum ve onu kırıyorum, ardından yere çöküyorum ve ağlamaya başlıyorum. Hüngür hüngür. Silahımı belimden çıkartıyorum ve şarjörüne göz atıyorum. Dört mermi var.
"Dört mermi var, bu da dört ölü Jimmy yapar." diyorum.
Şarjörü silaha takıyorum. Her şeyi burada bitirebilirim. Bir insan kafasından vurulursa sadece sıfır nokta beş saniyelik bir acı duyarmış. Yani siz acıdan bağırana kadar çoktan ölmüş olursunuz. sıfır nokta beş saniye, düşünsenize. Oldukça kısa bir süre. Yediklerinizin mideye gitmesi bile yedi saniye sürermiş ki siz bunun çok daha azını yaşayacaksınız. Şu an ben size bunları anlatırken kaç tane sıfır nokta beş saniye geçti bile belli değil. Bütün bunların hepsi mantıklı geliyor. Arkadaşım Daniel'ı öldürdüğüm için pişmanım ve onun adına onun intikamını almak için silahı kafama dayıyorum. Tetiği çekmek için yeltenirken arkamda Çavuş Thompson'ın sesini duyuyorum.
"Her yerdeler, Brendan." diyor.
Susuyorum.
"Buradan çıkman imkansız, elindeki silah ile seni görürlerse seni vururlar." diyor.
Susuyorum.
"Buraya tek geldim, çünkü buradan beraber çıkabiliriz. Kimseye zarar gelmez. Yaşarsın." diyor.
Susuyorum.
"O kadar da kötü değil, Brendan. Yirmi yıl hapishanede kalırsın, şartlı tahliye ile de salınabilirsin. O silahı bırak." diyor.
Susuyorum.
"Daniel'ı düşün. Kendini cezalandır. Ama bu şekilde değil, bedelini ödeyerek. Bu şekilde sadece cezandan kaçmış olursun." diyor.
Susuyorum.
"Brendan, hadi." diyor.
Hızlıca arkamı dönüyorum ve elimdeki silahın dört mermisini de Çavuş Thompson'ın kafasına boşaltıyorum. Çavuş Thompson yere düştüğü gibi kalkıyor. Ona doğru bakıyorum ama onda Çavuş Thompson'ı göremiyorum. Bu kalkan kişi, babam. Tüylerim diken diken oluyor, babam bana doğru bakıyor ve son derece soğuk kanlı bir şekilde şunları söylüyor.
"Sen aslında o kurşunu kendine sıktın, Brendan."
Bu sözün üzerine etrafıma bakıyorum, ekip arabaları üzerime doğru yaklaşıyor. Ekip arabaların hepsinin içerisinden benim ile aynı kıyafetli insanlar iniyor. Hepsinin suratı ben. Hepsi benim. Bana silah doğrultuyorlar ve hepsi ateş ederek beni vuruyorlar. Bundan sonrası karanlık.
Olaydan sonra bölgeye sarı şerit çekildi. Çavuş Thompson ve Memur Brendan Burfield'ın cesetleri torbalara konuldu. Etrafta onlarca ekip arabası var ve ekip arabalarının mavi ve kırmızı ışıkları bütün bölgeyi aydınlatıyor. Takım elbiseli bir adam, sarı şeride doğru ilerliyor. Bir polis memuru da onun önüne çıkıyor ve ona; "Buraya giremezsiniz, bayım." diyor. Takım elbiseli adam, cüzdanını çıkartıyor ve kimliğini polis memuruna gösteriyor. Polis memuru hızlıca başını eğiyor ve sarı şeridi kaldırıyor, ardından ekliyor; "Çok afedersiniz, efendim." Takım elbiseli kişi gidiyor ve Brendan'ın ceset torbasını açıyor. Brendan'ın suratına doğru bakıyor, gözleri doluyor.
"Elveda, eski dostum." diyor.
Takım elbiseli adamın kimliğini gösterdiği polis memuru hızlıca teğmenin yanına doğru gidiyor.
"O burada." diyor.
"Kim burada?" diyor teğmen.
"Savcı Jimmy McCliffton."
Teğmen derin bir nefes alarak kıyafetini düzeltiyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gösteri Kuklası
Mystery / ThrillerBeynini kurtçukların yediği, kendisi ile çelişen, düne dair hiçbir şey hatırlamayan, akşam yemeğinden sonra yakılan sigarayı seven, sıradan gibi gözüken ama alışılagelmişin dışında hayatı olan polis memuru Brendan Burfield'ın psikolojik hikayesi.