"Konuşabilir mıyız?"
Ah. Nasıl konuşacaktık. Daha doğrusu ben nasıl konuşacaktım. Dile kolay ama zor. Buğraya ters ters bakmaya başladım. Ne demek istediğimi anlamışcasına elini hava kaldırıp "pardon" dedi. "Bir dakika hemen geliyorum" deyip gitti. Arka tarafta bir cafe vardı. Oraya girdi. Bir kaç saniye sonra elinde kalem ve kâğıtla çıktı. Bu çocuğun derdi neydi acaba?
Yanıma oturup "tedavi olup konuşabilirsin. Yanı dün bir kaç araştırma yaptım. Eğer ses tellerin ve organlarının durumu bu tedaviye uygunsa iyileşebilirsin. Ama konuşmakta biraz zorluk çekebilirsin. " yazdı. Bunu mu konuşacaktık. "Bundan sanane " diye yazdım kağıda. "Tamam banane. O zaman arkadaş olmaya ne dersin?"
"Hayır derim"
"Ama insanlar bir şans hak ederler"
"Sen hak edecek ne yaptın. Bana eziyet çekmek dışında"
"Özür dilerim. Gerçekten özür dilerim. Çok pişmanım. Aslında bildiğin gibi biri değilim. Değişmeye çalışıyorum. Eğer bana yardımcı olmak istersen yarın burada bu saatte bekliyorum." dedi ve gitti. Al işte. O da gitti. Ben zaten arkadan bakmaya alışkınım. Terk edilmeye... "
Biraz daha oturduktan sonra kalktım. Arabayı açıp bindim ve eve sürdüm. Kimseyle uğraşmak istemiyordum. Hemen odama çıkayım derken burnuma nefis bir koku geldi. Hemen mutfağa gittim. Annem yaş pasta yapmış onu kesiyordu. Dolaptan bir tabak çıkardım. Annemin önüne koydum. Bana mal mal bakmaya başladı. Haklı bu tür şeyleri yemezdim. Tabağı oynatıp koyması için işaret ettim. Bir dilim pasta koydu. Elinden çatalı hızla alıp tabağıma iki dilim daha koydum. Odama çıktım.
Pastaları miğdeme indirirken aklıma bugün Buğranın dedikleri geldi. Acaba sesim nasıldı. Merakıma yenik düşüp aynanın karşına geçtim. Bir iki kelime demeye çalıştım ama demez olaydım. Sesim sandığımdan daha iğrençti. Yüzümü buruşturup yatağıma geçtim. Nede olsa yarın okul var. Ve de büyük bir randevu. Ama gitmeye hiç niyetim yok.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Koca Bebek
RomanceBirbirinden çok çok farklı iki kız. Partinson hastalığı olan bir oğlan. Geçmişinin bedelini ağır ödeyen bir kız