Eski Bir Dost

225 30 13
                                    

- Son 44 dakika 42 saniyen var Benjamin. Yoksa Ellie'nin donmuş bedenine sarılacaksın.
Dııt dııt dııt

...

Benjamin saçlarını iki elinin arasına aldı. Ve volta atarak düşünmeye başladı.
- Soğuk bir yer... Bir tane kasa anahtarı...
Offf. Aklıma hiçbir yer gelmiyor. Buzdolabı gibi bir yer mi acaba?

Diye düşünürken eline sapığının gönderdiği anahtarı alıp incelemeye başladı. Daha önce hiç görmemişti böyle bir anahtar. Böyle beklemekle hiçbir şey elde edemem, ayrıca vaktim de azalıyor diyerek sırtına montunu alıp otel odasının kapısını örttü. O sırada aklına telefonunu almadığı geldi. Otel odasının kartını sağ cebinden çıkarıp odaya girdi.
Telefonu cebine atıp hızla odadan çıktı. Tam o sırada telefonunun çaldığını duydu. Hiç beklemeden açtı.
- Ellie!
- Benjamin, topraklar üzerime geliyor. Çok korkuyorum. Lütfen, lütfen çabuk ol...
- Ellie haklı, sanırım Ellie'nin verdiği ipucuyla onu daha çabuk bulabilirsin o yüzden süreni kısalttım sevgili Benjamin. Son 7 dakika 33 saniye.
Dııt dııt dııt

Benjamin'in yüzüne bir gülümseme yayıldı.
Sanırım buldum, dedi içinden. Otel danışmalığındaki kıza gidip oda anahtarlarını verdikten sonra telefonla taksi çağırdı ve beklemeye başladı. Nihayet taksi geldiğinde:
- Londra mezarlığına, dedi.

...

Benjamin kurumuş olan otların üzerine basarken otların altında mezar olmaması için dua ediyordu. Yüksek sesle bağırdı.
- Ellie!
- Neredesin Ellie?
Karanlığın içine çökmüş sis zaten korkunç olan mezarlığı daha da korkunç yapıyordu. Yerde yer yer erimiş karlar, sararmış otlar ile karışıyordu. Benjamin birden kendi ayak sesinden başka bir ayak sesi duydu. Hemen o tarafa döndü ve Ellie diye bağırdı.
İleride büyük iki tane ağaç vardı. O iki ağacın arasından hızlıca geçen bir silüet gördü. Tam silüetin peşinden gidecekken telefonuna bir mesaj geldi:

- Tam karşındayım. İstersen beni yakalayabilirsin. Ama o zaman sevgili Ellie'n canlı canlı gömülür. Sen bilirsin.
Son 1 dakika 28 saniye.
- Ölüm Meleğin -

Benjamin. Bir an kararsız kalsa da tekrar bağırdı.
- Ellie!
- Benjamin? Buradayım. Tabutun içinde.

Benjamin etrafına bakınmaya başladı. Tahta tabutu görmüştü. Hemen tabutun yanına gitti. Ama tabut kilitliydi. Cebinden anahtarı aramaya başladı. Anahtarı bulamıyordu. Aklından anahtarın düşmüş olabileceği fikri geçiyordu. İçinden Tanrı'ya yalvararak anahtarı aradığı sırada telefonuna bir mesaj daha geldi. Telefonunu alırken gözüne çarpan parıltının yanına gitti. Anahtarı bulmuştu. Heyecanla telefonundaki mesajı açtı.
- Son 20 saniyen. Yoksa ikinizi de patlatacağım sevgili Benjamin.
- Ölüm Meleğin -

Benjamin hızla tabutun yanına gitti. Titreyen elleriyle anahtarı deliğe soktu ve çevirdi. Tabutun kapağı açıldı. Ve Benjamin Ellie'nin donmak üzere olan vücudunu gördü. Kendi montunu çıkarıp Ellie'ye sardı ve onu kucağına aldı. Tam gidecekken arkasından gelen ses onu tedirgin bir şekilde arkasına dönmeye zorladı. Karşısında gördüğü simsiyah, yüzü örtülü kişi gülmeye başladı. Karşısında kahkahalarla gülen kişiyi ölesiye dövme isteği geldi Benjamin'e. Ama şu anda Ellie daha önemliydi, onu kaybetmek istemiyordu Benjamin.
- Fazla şanslısın Benjamin. Çok eğlendim. 3 gün sonra görüşmek üzere, kendine dikkat et. Bana lazımsın. Ölümün benim elimden olacak. Unutma!
- Seni bir elime geçirirsem...

Benjamin'in tehditleri sosyopata ulaşmamıştı. Çünkü sözlerini Benjamin'e sarfettikten sonra arkasına bile bakmadan gitmişti.

...

Benjamin eski bir dostu ziyaret etmesinin gerektiğinin farkındaydı. Mezarlıktan anayola doğru yürümeye başladı. Onu göreceği için mutlu ve umutluydu. O bu sosyopatı devirebilecek tek kişiydi. Güvenebileceği tek kişi...

Anayola çıktıktan sonra yaklaşık 10 dakika bekledi. Ellie biraz olsun ısınmıştı. Ama biraz daha dışarıda kalırlarsa Ellie'nin zatüre olabileceğinden korkuyordu Benjamin. Neyse ki bir taksi durdu önlerinde. Benjamin dikkatle Ellie'yi arka koltuğa yatırdı. Kendisi de ön koltuğa oturdu. Ve taksiciye lendi evinin adresini verip oraya gitmek istediğini söyledi.
Aslında Benjamin o eve girmekten korkuyordu. Ama pasaportlarını ve kıyafetlerini almak zorundaydı.

...

- Benjamin, sence bu kadar kıyafet yeter mi? - Ellie, tatlım sence bunlar çok fazla değil mi?
- Haklısın Ben. Biraz abarttım.
Dedikten sonra Ellie bavulundan birkaç elbise daha çıkardı.
- Benjamin ben hazırım.
- Tamam tatlım ben de hazırım. Haydi çıkalım.
Benjamin bavulunu yatağın üzerinden kaldırıp yere koyarken gözüne, cam dolabın içindeki küçük siyah şey takıldı. Benjamin cam dolaba doğru ilerledi ve dolabın camdan kapağını açtı.
- Benjamin, ne oldu?
- Kamera! Onu buldum.
- Kamera mı? Bulduğuna sevindim fakat çıksak iyi olacak Benjamin. Yoksa uçağı kaçıracağız.
- Haklısın canım, haklısın.

...

- Sayın yolcularımız, lütfen kemerlerinizi bağlayıp arkanıza yaslanınız.

Ellie Benjamin'in yüzüne bakıp gülümsedi. Benjamin de Ellie'ye karşılık verdi.

- Seni her an izlediğimi unutma Benjamin! İyi yolculuklar!

Benjamin duyduğu sesin yorgunluktan olduğunu düşündü. Çünkü hiçbir yolcu en ufak bir tepki vermemişti. Bu fikirlerle Ellie'ye döndü. Ama Ellie'nin yüzündeki korku dolu ifadeden duyduğunun gerçek olduğunu anladı.
- Benjamin sen de duydun mu ?
- O duyduğumun hayal olduğunu sanıyordum. Baksana bizden başka kimse kafasını bile kaldırmadı.
- Ya sosyopat onları da tehdit ettiyse? Ondan hiçbir zaman kurtulamayacağız.
Diyip ağlamaya başladı. Benjamin Ellie'nin yüzünü iki eli arasına aldı.
- Sakin ol tatlım. David bize yardım edecek. O dünyada görüp görebileceğin en iyi dedektif. Bana güven.
Ellie, peki diyip Benjamin'in omzuna kafasını yasladı.

...


Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.

Gelecek bölümde görüşmek üzere...

Hoşçakalın!

CEVAPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin