Supernatural Creatures

274 19 1
                                    

Ev mi!? Ev mi demoşti o? Nasıl yani benim zaten bir evim vardı. Yoksa? Bu adam beni hizmetçisi mi yapmaya çalışıyordu? Belki de bana yalan söylemişti ve bana minik hizmetçi kıyafetleri giydirip benimle oyun oynayacaktı. Bu adamın sağı solu belli olmazdı. Sonunda sormaya karar verdim.

"Ev derken?"

"Burası senin yeni evin."

"NE!? Benim zaten bi evim var."

"Demek kendime sakladığım sebebi söyleme vakti geldi."

"Kesinlikle!"

"Seni buraya bir bebek bakıcılığı işi için getirdim. Senden kızıma bakıcılık yapmanı istiyorum."

"Bunu bana sormanı tercih ederdim."

"Gelir miydin?"

"Sanırım hayır."

"Demek ki doğru yolu kullanmışım."

"Kaçamayacağımı mı düşünüyorsun?"

"Kaçamayacağını düşünmüyorum, kaçamayacağına eminim."

"O zaman seni yanıltalım."

Avluda çeşmenin hemen arkasında kalan mobilyalardan kapıya doğru yürüdüm. Ama çıkamıyordum. Nasıl!? Kapı açıktı işte. Bir daha ve bir daha denedim ama işe yaramıyordu. Sanki önümde koskoca görünmez bir duvar varmış gibiydi. Tam dışarı çıkabilmek için görünmez duvarı yoklarken bileğimde bir el hissettim. Hissetmemle beni kendine döndürmesi bir oldu. Döndüğümde ise kıvırcık sarışının meymenetsiz suratıyla ve boğuk İngiliz aksanıyla karşılaştım.

"Boşuna uğraşma. Bir Clare cadısının büyüsü kolay kolay bozulmaz."

"Bence bir doktora görünsen iyi olacak. Ne büyüsü ne cadısı?"

"Ben deli değilim. Sadece sen sandığın gibi bir dünyada yaşamıyorsun. Dinle de anlatıyım."

"Peki. Tamam. Dinliyorum." dedim ve avludaki üç tekli koltuk ve bir sehpadan oluşan oturma gurubundan bir tekli koltuğa oturdum. Oda karşıma oturdu ve anlatmaya başladı.

"Bu dünya insanlardan ibaret değil. Bu dünyada vampirler, kurt adamlar, cadılar, gezginler, görsel ikizler, ben ve kardeşlerim gibi kökenler, bir de sadece benim ve çocuğumun annesinin erişebildiği melezler var."

"Deliliğin bir kez daha tescillenmiş oldu. Buna inanmamı nasıl beklersin?"

"Beklemiyorum. İstesende istemesen de inanmak zorunda olduğunu söylüyorum."

"Diyelim ki dediklerin doğru. Ki ben senin uydurman olduğunu düşünüyorum. Kanıtla o zaman."

"Peki."

Bunu demesinin ardından gözleri kahverenginden sarıya döndü ve özellikle köpek dişleri olmak üzere bütün dişleri uzadı ve sivrildi. Ardından kemikleri kırılmaya başladı. Bunu biliyordum çünkü kemiklerin kırılma seslerini duyabiliyordum. İster istemez;

"DUR!" diye bağırdım.

"Artık dönüşü yok küçük kız. Bunu görmek zorundasın." dedi hem acı dolu hem de vahşileşmiş İngiliz aksanıyla.

Neler oluyordu? Neden tüyleri çıkıyordu bu adamın? Bütün kemikleri kırılıp tüyleri çıktıktan sonra tam bir kurt gibi görünüyordu! Adam gözümün önünde kurda dönüşmüştü! Ben şok olmuş bir şekilde ona bakarken o ise o koca kurt bedeniyle yanıma gelip bana kendini sevdirdi. Kafasını okşadım. Sonra diz çöküp onun tam boyun hizasına geldim. O da bana bakabilmek için boynunu hafifçe eğdi.

"Yani hepsi doğru muydu?" diye sordum.

Kafasını "Evet" anlamında ileri geri sallamıştı.

Ağlama isteği ile doluydum. Ama zayıflığımı görmesine izin veremezdim. Eğer bu mal adam beni burada tutmayı düşünüyorsa bana bir oda verirdi herhalde değil mi? Sonunda ağlama isteğimi bastırarak;

"Peki sana inanıyorum ama şu an için sadece kurt adam kısmına. Ama bu burada kalacağım anlamına gelmiyor. Madem fantastik zımbırtılar gerçek o zaman ben de kendime bir cadı bulurum. Sen de tekrardan eski halini alıp bir şeyler giysen iyi olur. Şimdi arkamı dönüp gözlerimi kapatıcam sende üstünü giyineceksin tamam mı?

Arkamı dönüp gözlerimi kapadım. Konuştuğunda ise tekrar insan bedeninde olduğunu anlamıştım.

"İstersen bu tarafa dönüp şovu izleyebilirsin."

"Sağol ya! Ne kadar iyisin! Ama ben almayayım!"

"Şov için dönmedin ama giyindim şimdi dönebilirsin."

Arkamı döndüğümde bana yalan söylemeyip gerçekten giyindiğini gördüm. Zaten yalan söyleyip giyinmeseydi onun o açıktaki taşaklarına bir tekme geçirip yine arkamı dönerdim. Ben kafamda gerçekleşmeyecek haince planları kurarken sesi beni planlarımdan ayırıp ona odaklanmamı sağladı.

"Madem kaçmaya çalışacaksın seni biriyle tanıştırmak istiyorum. Benimle gel."

Nasıl olsa bir gün bu cehennemden kurtulacağım için bari adamcağızı mutlu edeyim değil mi? Bu düşünceyle onu takip ettim. Avlunun solunda kalan merdivenden yukarı çıkıp odaların olduğu bölüme geldik. Avluyu içine alan karenin etrafı bronz rengi metalden güzel desenli çitlerle çevrilmişti. Bir sürü oda vardı. O odalardan merdivenin biraz ilerisinde kalan birine girdik. Oda sarı loş bir ışık ile aydınlanıyordu. Odanın ortasında iki kişilik çok lüks ve rahat görünen, leopar desenli nevresimi olan bir yatak vardı. Yatağın yanlarında kahverengi güzel kesimli, ahşaptan komidinler ve komidinlerin üzerinde sarı, eski tip ama son derece şık görünen abajurlar vardı. Yatağın önünden geçtik. Orada bir kapı vardı ama ben kapıya değil New Orleans manzarasına bakıyordum, ta ki kapının açılma sesini duyana kadar. Kapı açılınca içeri girdik. İçerisi tam bir çocuk odasıydı. Cibinlikli kahverengi, beyaz nevresimli bir yatak, yatağın sağında yatakla aynı renk bir sallanan sandelye, sandalyenin yanında ise bir oyuncak kutusu ve yatağın sol tarafında da bir tavan da dönen çocuk şeysinin altında beyaz ahşap bir beşik ve beşiğin içinde uyuyan çok tatlı bir bebek vardı. Bebeği kucağına aldı ve;

"Angela, Hope ile tanış."

Yeniden merhaba arkadaşlar upuzun bir bölüm ile karşınızdayım umarım beğenirsiniz benden size kocaman öpücükler.

Original BabysitterWhere stories live. Discover now