BÖLÜM 13 - Mahkumun Sırrı

2.7K 262 87
                                    




DETAY

Masadaki  konuşma nihayetinde son bulmuştu ancak ölüm sessizliği devam ederken,  kimse bir sonraki adımımızın ne olacağını bilmeden düşünüp duruyordu. Belirsizlikler herkesi fazlasıyla yormuştu. Önce doktor Evan kalktı masadan  daha sonra ise Akik. Olivin, masanın diğer ucundan kafasını dengesiz bir şekilde sallayarak çıkış kapısını işaret ediyordu.  Kapıya ulaşmak için Jade'in yanından geçerken, kırgın bakışlarından korkarak göz teması kurmadım. Birkaç saniye sonra koridorda buldum kendimi ve fazla zaman geçmeden Olivin yanıma geldi.

''Ametist,'' dedi; sesi tedirgindi. ''Sanırım bize yardımcı olabilirsin.''

''Ne demek istediğini anlamadım,'' diye hemen atladım, büyük bir şaşkınlıkla. Olivin, kolumu yakaladığı gibi koridorun sonundaki merdivenlerden aşağı inmeye zorladı beni. Merdiven vaktinde çokça zaman geçirdiğim bir hole açılıyordu. Tam karşımda bulunan gri duvarlar dokunulmak için bekliyordu sanki. Olivin, bana elini uzatıp kafasında olan düşüncelerden bahsetmek için hazırlandı.

''Eğer istersen doktor ve bilim insanlarından önce buz dağındaki zehrin nasıl oluştuğunu bulabilirsin. Bize zaman kazandırabilirsin Ametist.'' Dedi Olivin.

Bir an şaşırıp duraksadım, Olivin'ın eli havada asılı kalmıştı.

''Şey.. Ben.. '' diye kekeledim yalnızca parmaklarımı çenemde gezindirerek.

''Ne demek istediğimi anladın değil mi?'' diye sordu Olivin anlaşıldığından emin olmak isteyerek.

''Evet, ne demek istediğini anladım ama ben uzun zamandır bunu hiç yapmadım, uzun zamandır ilk kez okulun bu sınırları içerisindeyim,'' dedim.

Olivin yüzüme uzun soluklu baktı ve davetkar elini indirdi. Olivin bariz bir şekilde erdemli insan özelliğimi kullanarak geçmişe geri dönmemi istiyordu. Ancak ben buna hazır değildim. Geçmişe dönmeye hazır değildim. Tekrar acı çekmeye hazır değildim. Korkuyordum.

''Evet, biliyorum. Ancak senden başka hiç kimse geçmişe dönüp detaylar arayamaz. Yani şuan senden başka çaremiz yok.'' Diye açıklamada bulundu.

O gri duvarlar arasından daha fazla kalamayacağımı anladığımda ardımı dönüp gitmeyi düşündüm çünkü burası gerçekten kendimi kötü hissetmeme neden oluyordu. Arkamı döndüğümde merdivenlerde öylece duran Saga ve Thomas'ın da vereceğim kararı sabırsızlıkla beklediklerini gördüm.

''Bunu benden istediğinize inanamıyorum,'' dedim bir solukta.

''Yapman gereken tek şey o güne dönüp,'' diye konuşmaya başladı Saga, sözünü yarıda keserek,

''O gün dediğin savaş günü. Büyük bir savaş günü. O gün sıradan bir gün değil.  Ben bahsettiğin gün defalarca kez öldüm. Şimdi siz o savaş gününe dönüp tekrar acı çekmemi mi istiyorsunuz?'' diye sordum. Sesim giderek azalıyordu ve titriyordu.

Saga'nın birkaç basamak yukarısında duran Thomas, ''Savaş günü büyük acılar çektiğinin farkındayız lakin emin olduğumuz bir şey var o da savaştan sonra hayatta kaldığın. Yani sen binlerce kez o güne geri dönsen bile tek bir gerçek var. Ne kadar acı çekersen çek sonuç olarak yaşayacaksın,'' dedi kendinden emin bir şekilde.

''Ben zaten bunu biliyorum. Benim endişem hayatta kalma korkusu değil. Tekrar o güne dönüp acı çekeceğim ve o savaşın benim üzerimde bıraktığı olumsuz etki hakkında hiçbir bilginiz yok!'' diye bağırdım kendimi daha fazla tutamayarak.

''Tatlım,'' dedi Saga gözleri dolmuş bir şekilde ve konuşmaya güçlükle de olsa devam etti.

''Senin için ne kadar zor olduğunu biliyorum. İnan bana seni çok iyi anlıyorum. Ama sen birkaç saatlik geçici ölüm acısını çekmezsen, başkaları kalıcı olarak ölecek. Lütfen Ametist, Siazem halkını düşün. Çocukları, anneleri, yaşlıları düşün,''  dedi Saga bana diz çöküp yalvararak. Hıçkırarak ağlamaya başlayan Saga ellerini çenesinin altında birleştirip,

Cinsiyetsiz ve Sulh SırdaşlığıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin