Ufuk

240 12 0
                                    

Güneşli bir gün, sıcak. Nefes alıp vermekte zorlanıyorum. Solumda ağaçlar yemyeşil, ağaçların altında rengarenk çiçekler. Sağımda güzel bir sahil, deniz ve denizin ortasında surlarla çevrili bir ada. Gözlerimin önündeki camı kaldırıyorum, rüzgar içeri giriyor serinliyorum. Alnımdan akan ter rüzgarla birlikte arkaya savruluyor. Karşımda göğün ve yerin kavuştuğu masmavi ufuk çizgisi, iki sevenin kavuşması gibi. Güneş sırdaşım, bulutlar ve ağaçlar yoldaşım, deniz sevgilim. 

Hava bozuyor aniden.Yağmur yağmaya, deniz dalgalanmaya, ağaçlar sert bir rüzgarla bana saldırmak ister gibi sallanmaya başlıyor. Dalgalar beni yutmak ister gibi git gide büyüyor. Daha hızlı gitmeye başlıyorum. Denizin ortasındaki adanın surları canlanıyor, adeta bir yılan gibi. Daha hızlı sürüyorum. Ben hızlandıkça ufuk çizgisi de hızla ilerlemeye, kaçmaya başlıyor. Yağmur doluya dönüyor, ağaçlar birer düşmana. Sevgilim deniz beni ürkütmeye başlıyor. Motoruma iyice kapanıyorum. Kaskımın camını kapatıp kaçmaya çalışıyorum, aniden her yer kararıyor. Yol kısalıyor ve sonu bir uçuruma dönüşüyor, yavaşlayamıyorum. Uçurumdan aşağı uçarken dün gördüğüm o kadının gözleri.

...

Ertelenmiş alarmlar telefonumun ekranını kapatıyor, saat 8:47. 

Bu sabahın, nefes nefese uyandığım diğer sabahlardan bir farkı var. İlk iş görüşmeme teşrif edeceğim. Yüzümü yıkayıp hazırlanmak için odamın kapısını açıyorum. Bedenim koridordan gelen buz gibi soğuk hava ile ürperiyor, geri kapatıyorum kapıyı. Yüzümü yıkamasam da olur. Görüşmeye eşofman ile katılma fikri cazip geliyor. Arkamda duran pencereye yöneliyorum. Perdemi aralıyorum,koca cüsseli binalar arasında koşuşturan insanlar ellerinde tuttukları şemsiyeleri zapt etmeye çalışıyorlar.Karşı apartman dairesindeki dede pencereye burnunu dayamış, nefes alıp verişinde buğulanan cam ve merakla etrafa bakan gözleri. Balkon altında taksi bekleyen insanlar yağmur ile temas kurarlarsa eriyecekler gibi korkuyorlar, her neyse...

Dolabıma yönelip dün asmış olduğum kırışık beyaz gömleği giyiyorum. Ütülenmesine gerek yok, fark edilmez zaten. Gömleği pijamamın içine sıkıştırıyorum, kravatı takıyorum. Masama oturup bilgisayarımın açma düğmesine basıyorum. Bilgisayarın açılmasını beklerken, bir çok kişinin korkulu rüyası haline gelen, sürekli dönen simge ve altında yazan; "Güncellemeler yükleniyor...Lütfen bilgisayarınızın fişini çekmeyin" uyarısı. "Fişini çekmeyeceğim ama buna devam edersen, sen benim fişimi çekmiş olacaksın aşağılık compüter!" 

Bilgisayar açılınca hemen bildiğiniz görüntülü konuşma sitesine hesabımla giriş yapıyorum. Bir kaç gün önce bir yazılım şirketinin yazılımcı aradığını duyunca başvurmuştum, görüşmeler online olarak yapılacaktı. Başvuru sonucunda gönderilen mailde Pazartesi 9:15' te iş görüşmesine beklendiğim yazıyordu, tabi ki hayalimdeki iş görüşmesi bu değildi ama dışarıdaki havaya bakılırsa fena olmamıştı.

Bana gönderilen adrese çağrı bıraktım, görüşmeye alındım. Karşımda güzel yüzlü, kumral saçlı, bakımlı ve zarif bir kadın... beklerken, belli ki yıllardır bilgisayar başından kalkmamış ve büyük ihtimalle online bir oyununun müptelası, yanakları ekrana sığmayan bir adam. Özgeçmişim hakkında fikirleri ve bir kaç sorudan sonra deneyimim olup olmadığını öğrenmek istiyor."Tabi ki yok, yeni mezunum ben!" cevabını aldıktan sonra "size en yakın zamanda dönüş yapacağız" diyerek konuşmayı kapatıyor. 

"Hadi oradan, sen o kiloların ile dünyanın dönüş hızına bile yetişemezsin!"

Müzik listemi çalıp, sesi kısıyorum. Dün almış olduğum gazeteyi fark ediyorum masamda, yatağıma uzanıyorum. O, bana teşekkür edip giderken tek bir söz bile söyleyememiştim, arkasından bir süre bakıp evin yolunu tutmuş, "Onda beni etkileyen ne vardı?" diye düşünürken koltukta uyuya kalmıştım. Bana yıllar sonra hislerim, duygularım olduğunu hatırlatan o kadın kimdi? Onu nasıl bulabilirdim? Kim olduğunu nasıl öğrenecektim? Aydınlık ülkeden buraya sadece dergi satmak için gelmiş olamazdı...

Perdemin aralığından yatağıma vuran güneş ışığı düşüncelerimi dağıttı. Yağmurdan sonraki güneşi kim sevmez ki? 

Yağmur altında ıslanan evsizler, sokağa çıkıp oyun oynamak için can atan çocuklar, sevgilisiyle yürümek isteyen gençler için mutluluktur. Bahçelerde sırılsıklam ıslanmış güller, çiçekler için hayattır. Benim için; beton yığınlarının arasında ummadığım anda gelen huzurdur. Gözlerimi kapatınca çıktığım bir seyahattir. Hiç gökkuşağı görmemiş biri için umuttur. Güneşin tüttürdüğü toprak kokusu her insan için ansızın gelen bir şefkattir. Toprak ananın şefkati.

...

 Fikir ve tavsiyelerinizi, fark ettiğiniz hatalarımı bildirmenizden memnuniyet duyarım.

 Hikayemi beğendiyseniz oy verip, listenize eklemeyi, arkadaşlarınıza tavsiye etmeyi unutmayın :)   

3. bölümde görüşmek üzere. 






Buz SıcağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin