iki

279 36 27
                                    

Kasım, 2004

"Yaprak hadi lütfen. Bak bu sayfayı da bitirdiğinde söz bırakacağız." diye nazikçe söylendi Gün. Bugün Sonbahar hariç ikisi okula gitmemişlerdi ve Gün, Yaprak'a 'ela laleyi al' yazdırmaya çalışıyordu. Yaprak ise sıkılmıştı. Öğrenmişti işte, sürekli yazmanın ne anlamı vardı? Çok sıkıcıydı.

"Gün ben çok sıkıldım. Lütfen dinlenelim birazcık!" diye sitem etti. Gün gülümsedi ve "Tamam ama beş dakika." dedi. Kız sevinçle kafa sallarken Gün'e sıcak bir gülümseme gönderdi.

O sırada içeriye sinirle Sonbahar girdi. Çantasını yere atar atmaz asık suratla odasına gitti ve Gün sandalyeden hızla kalkıp kızın arkasından koştu. Kızın odasına girdiğimde eli ayağına dolaşmıştı. Çünkü kız ağlıyordu. Ne olmuştu? Gün'ün gözleri doldu.

"Sonbahar neden ağlıyorsun?" diye sordu titrek sesiyle. Her an ağlayabilirdi. Yanlarına gelen Yaprak da endişeliydi ve Sonbahar yatağına oturduğunda yanına oturmuştu.

"Lütfen ağlama..." diye yalvardı küçük çocuk. "Lütfen! Bak sen ağlayınca benim canım yanıyor biliyor musun?" diye sordu. Sonbahar ıslak gözlerini Gün'e çevirip hızla sarıldı.

"Öğretmenim bugün bana bu sinirli hallerime devam edersem kimsenin beni sevmeyeceğini söyledi. Kimse umrumda değil ama siz beni sevmiyor musunuz Gün?" diye zar zor konuştu ve iç çekerek ağlamaya devam etti.

"Biz seni çok seviyoruz Sonbahar." diye atıldı Yaprak. "Hem de her şeyden çok." diye tamamladı Gün.

Kızın içi mutlulukla doldu. Değer verdiği kişilerden bunları duymak kimi mutlu etmezdi ki?

O sırada Bahar Hanım Yaprak'a seslendi ve Yaprak sıkıntıyla nefesini verdi. "Annem yine yemek yemediğim için kızacak. İstemiyorum işte yemek!" diye sızlandı.

Bahar Hanım "Yaprak! Çabuk buraya gelir misin, lütfen?" diye bağırınca tekrardan ofladı Yaprak ve sonra Sonbahar'ın iyi olduğuna emin olarak aşağıya indi.

Sonbahar Gün'e kaçamak bir bakış attı ve "Bana kitap okur musun?" diye sordu. Gün gülümsedi. Bunu bekliyordu. Ne zaman ikisi yalnız kalsa kız ya şiir okumasını yada kitap okumasını istiyordu. "Okurum tabii." dedi Gün.

Kızın kitaplığından bir kitap alıp okumaya başladı.

"Yalnız evcilleştirdiğin şeyleri tanıyabilirsin." dedi tilki, "insanların tanımaya ayıracak zamanları yok artık. Aldıklarını hazır alıyorlar dükkanlardan. Ama dost satan dükkanlar olmadığı için dostsuz kalıyorlar. Dost istiyorsan beni evcilleştir işte..."

Kız bu satırlarla gülümsedi. Defalarca okumuştu bu kitabı. Sonra pencereden dışarı bulutlara baktı. Şimdilerde bulutlara merak salmıştı ama büyüdükçe abartıldığı kadar güzel ve ihtişamlı olmadıklarını fark edecekti. Bulutlar siyaha boyandığında öfkesiyle birlikte ağladığında Sonbahar bulutlarla ne kadar benzediklerini fark edecekti. Sakin duru günlerde güzel gibi duran ama siniri ve hüznüyle her şeyi yakacak yıkıcı bir acımasızlığa sahip olan bulutlar. Tıpkı kendisi gibi.

Bakışlarını bulutlardan çekip Gün'e kaçamak bir bakış attı. Küçük kız, küçük çocuğu çok seviyordu. Ve büyüdükçe Gün, onun sahip olup olabileceği yaşanması en huzurlu şey olacaktı. Uzamasını isteyeceği, tekrar tekrar yaşamak isteyeceği tek Gün, o olacaktı. Şimdisi, geçmişi, geleceği o olacaktı. Şimdi gibi huzurlu, geçmiş gibi buruk ve gelecek gibi umutlu bir günü olacaktı. Acısı, mutluluğu ama en çok da ruhunu besleyen en büyük ve ihtişamlı şey o olacaktı Sonbahar için. Bu şimdi ve ebediyet arasında geçerli bir kesinlik olacaktı. Büyüdükçe ölümün bir son olmadığına inanacak Sonbahar için.

Sonbaharın Yapraksız GünüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin