beş

221 26 40
                                    

20 Şubat 2012

Sonbahar bir hıçkırık dalgasıyla elini ağzına kapattı. Gözlerinden akan her bir damlayı engellemek için bir çaba sarf ediyordu fakat karşısında yumruklarını sıkmış ona bakan Gün'ü gördükçe daha fazla akıyorlardı. Gün yumruklarını sıkıyordu çünkü karşısında ondan ayrılmak istediğini söyleyen Sonbahar'ın gözyaşlarını silemezdi. Bunu yapmak için delirse de, gözyaşlarının aktığı yanaklarını ve gözlerini öperek gülmesini sağlamak istese de girdiği şok bunu engelliyordu. Sonbahar çıldırmışcasına sayıklamaya başladığında Gün'ün gözleri dolmuştu.

"Seni nasıl bırakacağım ben? Gün..." Bir hıçkırık dalgasına daha yakalandığında yere çöktü ve ağlamaya devam etti. Bir gözyaşı çocuğun yanağına aktığında Gün hızlıca Sonbahar'a doğru ilerledi. Yanına eğilip aynı şekilde o da yere oturdu ve Sonbahar'ı kucağına çekti. Bacaklarını Gün'ün beline sardığında kız, burnunu da boynuna sürtmüştü. Belindeki elleri hissetmesi nefes almasını imkansız kılsa da o ellerden hiç ayrılmak istemiyordu.

"Ayrılmak zorunda değiliz." dedi Gün yutkunarak. "Yalvarırım, Sonbahar. Yalvarırım. Yaprak'la konuşuruz. Lütfen beni sönmüş bir yıldız yapma."

Sonbahar bu sözlerle daha fazla ağlamaya başlayınca Gün de hıçkırdı. Gün'ün boynuna bir öpücük kondurdu ve geri çekildi. "Yaprak'ı üzemeyiz..." Dudakları titrerken dişleri arasına alıp yaşlı gözlerle baktı sevdiği çocuğa. "Kardeşimi üzemem." Kafasını iki yana sallayıp "Bu böyle olmamalıydı." dedi.

"Bu böyle olmamalı." diye diretti Gün. "Bu böyle olmaz!" Sesini yükseltmişti. "Seni kaybedemem. Tek ihtiyacım senken, tek istediğim senken senden vazgeçemem."

"Seni seviyor Gün." dedi kız acı çekercesine. Hayatındaki hiçbir gerçek bu kadar acıtmamıştı. Babasız olduğuna aklı erdiğinde kavradığı gerçek hariç. Gerçeklerle yüzleşmek, böylesine acı bir tat bırakan gerçekle yüzleşmek, Sonbahar için daimi bir acıydı. Kabul edemeyeceği kadar acı, inkar edemeyeceği kadar somut, hafızasından silip atmak isteyeceği kadar acımasız bir gerçekti bu. Soyut bir kavram beyninde öylesine somutlaşmıştı ki, eliyle çekip çıkarmaya çalıştığında beyninden, o somutluk ellerini parçalamıştı. Kan revan içindeki elleriyle dokundu Gün'ün suratına. O çok sevdiği gamzesine dokundu, belki de son kez. Bundan sonra Gün'süz olacağı gerçeği miydi daha çok acıtan yoksa Yaprak'ın onu sevmesi miydi? Yaprak'ın Gün'ü sevmesi derisine saplanan bir bıçak gibiydi. Gün'süz olacağı gerçeği ise tüm derisini soyan bir bıçak gibiydi. İki gerçeğin ruhsal açıdan verdikleri hasar arasında uçurumlar vardı. Gün ve kendi arasına girecek uçurumları düşündü o an kız. O uçuruma kendini atmak istedi. Bir daha onunla bu kadar yakın olamayacaksa Sonbahar'ın Sonbahar olmasının bir anlamı olmazdı ki. Bir daha Gün'ü öpemeyecek, onunla gülemeyecek, ona doyasıya sarılamayacaksa ne anlamı kalırdı Sonbahar olmanın? Yaprak'sız bir Sonbahar düşünülebilirdi ama Gün'süz bir Sonbahar? Ne Yaprak'sız bir Sonbahar düşünülebilirdi ne de Gün'süz. Sararmış ve her yeri kaplayan Yaprak'lar olmadan Sonbahar'ın bir anlamı kalmazdı ki. Eğer Gün'ler olmazsa da Sonbahar'ı yaşayamazdık. Bir an delireceğini hissetti kız. Nasıl Sonbahar kalmayı başaracaktı?

"Seni seviyorum." dedi kurumuş dudaklarını Gün'ün dudaklarına bastırmadan önce. "Hatta bu öyle bir sevgi ki, eğer insanlar fark etse yaşamak istedikleri Gün'ler hep Sonbahar Gün'ü olurdu. Yaz, kış ve ilkbahar günlerinin bir önemi kalmazdı. Sonbahar Gün'ü öyle ihtişamlı ki sevgilim, insanlar görse benim sana olan aşkıma aşık olur. Tüm ressamlar bizi çizer, tüm şairler bizi yazardı. Yeniden kavuşana dek ben bizi yazayım, sen ise bizi çiz olur mu?"

"Ama..." diye devam etti. "Kardeşimi de seviyorum. Ve sen, Yaprak'ı gördüğünde, Yaprak sana güldüğünde bu kararın onu üzmemek adına ne kadar doğru olduğunu anlayacaksın. Sen de Yaprak uğruna kendini feda ettiğin için pişmanlık duymayacaksın." diye fısıldadı. Gözyaşları durmuştu.

Sonbaharın Yapraksız GünüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin