üç

224 30 16
                                    

Şubat, 2012

Zil sesini duyduğu an hızla defterini kapattı Sonbahar. Tarih hocasına saydırırken kapıya doğru hızlı adımlar attı. Kadın o kadar çok yazı yazdırıyordu ki, elleri artık bunu kaldıramıyordu. Hızla kapıya doğru ilerlemesi hem kadından kaçmasından hem de öğle arası olduğundandı ve Gün ile yemek yiyeceklerdi. Her öğle arası olduğu gibi. Zaten her teneffüs beraberlerdi. Keşke Yaprak da burada olsaydı diye düşündü. Lise onları ayırmıştı çünkü Yaprak, güzel sanatlardaydı.

Kapıya çıktığında karşısında telefonla mesajlaşan Gün'ü görünce gülümsedi. Sonbahar dokuzuncu sınıf, Gün ise on birinci sınıftı. On birlerin katı en üstte dokuzların katı en altta olmasına rağmen Gün her teneffüs hızlı bir şekilde aşağıya iniyordu. Hayret ediyordu kız. Yanına vardığında Gün hala onu fark etmemişti ve çocuğun Yaprak ile konuştuğuna emindi kız. Çünkü konu sadece iki kız olduğunda bu kadar soyutluyordu dış dünyadan çocuk kendini. Özellikle Gün'ün telefonla bu kadar ilgilenmediğini düşünürsek, bu olağandı. Hiçbir sosyal medya hesabı yoktu mesela. Böyle şeyleri gereksiz buluyordu çocuk.

Sonbahar çocuğun karşısında durduğunda kıkırdadı ve Gün şaşkınca kafasını kaldırdı.

"Hey selam! Neye gülüyorsun?" dedi ve gülümsedi. Gülünce sol yanağında oluşan gamzeye bakarak yutkundu Sonbahar. Çocuk gülünce o kadar güzel oluyordu ki, bazen ona bakakalıyordu elinde olmadan.

"Telefona daldığında çok şirin gözüküyorsun. Ona gülüyorum. Kiminle konuşuyordun? Yaprak'la mı?"

"Evet." dedi Gün. "Seninle bir şey konuşmam lazım ama önce yemek." Kolunu Sonbahar'ın omzuna attığında birlikte yemekhaneye yürümeye başladılar. Sonbahar merak etse de sormasının ve ısrar etmesinin bir fayda etmeyeceğini biliyordu. Çünkü Gün, inatçıydı. Sonra dediyse sonra olacaktı.

Yemekhaneye geldiklerinde bir masa bulup oturdular ve Gün ayaklandı.

"Sade tost, soğuk çay hariç bir şey istiyor musun?" diye sordu.

Sonbahar "Evet ama ben de geleceğim." dedi. Gün tam itiraz edecekken "Kendim alabilirim Gün. Her zaman senin gidip alman beni rahatsız ediyor." diye konuştu. Ama bilinen bir şey vardı ve o da Gün'ün inatçılığıydı.

"Hayır gelmiyorsun. Bir daha böyle bir şey söylemeni istemiyorum. Şimdi başka bir şey istiyor musun?"

Kız ofladı. "Hayır istemiyorum." dedi ve suratını astı. Çocuk yiyecekleri alırken Sonbahar'ın en sevdiği çikolotayı almayı ihmal etmedi. Kızın bir şey istemiyorum dediğini biliyordu. Bunu görünce mutlu olacağını bildiği gibi.

Sonbahar yemeğini Gün'den önce bitirdi ve çocuğun kibar, yavaş yiyişine baktı. Utanç duygusu hissetmeliydi fakat tek düşündüğü şey çocuğun yemek yerken bile güzel olduğuydu. Sonunda çocuk da bitirdiğinde "E, ne konuşacakmışsın benimle bakayım?" diye sordu Sonbahar. Gün derin bir nefes aldı.

"Yaprak'ın bugün hentbol maçı varmış."

"Ne demek hentbol maçı varmış? Beni izlemeye gelemeyecek mi yani?" diye sordu Sonbahar korkuyla.

"Malesef ve Yaprak annenin de benim de seni izlemeye gelmemizi istiyor. Ama böyle olmaz. Sana söz verdiğim için ben seni izlemeye, annen ise Yaprak'ı izlemeye gidiyor. Tam tersini istersen onu da yapabiliriz. Seçim senin."

Sonbahar üzüntüyle gözlerini kırpıştırdı. Bir yandan Yaprak'ın ve annesinin gelemeyeceğine üzülüyor, bir yandan da çocuğun onu izlemeye geleceğine seviniyordu.

"İyi düşünmüşsünüz. Ben bir Yaprak'ı arayayım." dedi kız ve telefonunu çıkardı.

*
Kuliste hazırlıklar devam ederken makyajının bitimiyle tamamen hazır olan Sonbahar, her tiyatro oyunundan önce hissettiği heyecanı altıncı oyununda da hissediyordu. Bu heyecan bir gün geçecek miydi, merak ediyordu. Hayatında sevdiği sayılı şeylerden biri olan tiyatro, onun için değeri kelimelerle ifade edilemeyecek kadar özeldi. Her oyunda farklı karakter canlandırmak ve o karakterleri benimsemek ona büyük bir haz veriyordu. Ezbere bildiği kelime havuzunda yüzme bilmek en azından biliyormuş gibi hissetmek ruhunun huzur kırıntılarını birleştiyordu. Gün gibi. İkisi arasında tek fark Gün'süz huzurun olmayacağını bilmesiydi. Gün olmadan tiyatro bile onu huzura kavuşturamazdı çünkü çocuk onun temelleriydi. Her şeyinin.

O anda kulise giren Gün ile gergin olan Sonbahar rahatlamayla karışık gerginlik hissetti.

"Mükemmel görünüyorsun." diyerek yaklaştı Gün. Gülümsediğinde sol yanağına baktı direkt Sonbahar. Oraya dokunup teşekkür etti ve gözleri birbirlerine kenetlenirken yutkundu. Onu seviyordu. Onu küçüklükten beri seviyordu. Bu sevgi, içinde masum olan tek şeydi. Bu sevgi, yaşadığını hissettiren bir şeydi.

"Heyecanlıyım." dedi Sonbahar. "Tek istediğim yatakta seninle birlikte uzanmak ve bana şiir okuman."

Ellerini çocuğun yüzünden çekip kollarına koydu ve göğsünü öptü. Kalbi çarpmaya başladı Gün'ün. Kızın her bir dokunuşu ruhunu dinginleştiyor, kalbinin kasılmalarını artırıyordu. Etkisi fazlaydı.

"Oyunda başarılı olacağını biliyorum. Her zaman olduğun gibi."

Sonbahar parmaklarını çocuğun kolundan çekip eline dokundu. Çocuk parmaklarını kenetlediğinde gülümsediler aynı anda. Ne olduysa bir anda oldu ve Sonbahar Gün'ün dudaklarını dudaklarında hissetti. Gözünün önünde bütün yıldızlar parlarken ellerinin titremesini tutunduğu güçlü ellerle gidermeye çalışıyordu fakat nafileydi. Ellerini tutması bile titremesini artırıyordu. Yaşanan her an, hissedilen her duygu ikisi için de yeni değildi. Sadece yıllardır ortaya çıkmayı bekleyen şeylerdi o kadar. Bu sonbahar gününün geldiğinin habercisiydi. Sonbahar günü hep vardı. Bunu herkes biliyordu ve bir gün gelecekti. İşte o gün bu gündü. Sonbahar günü gelmişti.

Çocuk ayrıldıklarında dudaklarını yaladı ve gözlerini araladı. Ve kızın dudaklarına doğru fısıldadı.

"Ben eskimeyen tek güzelliği sende buldum.
Sende buldum erişilmez hazları.
Yanında sıyrıldım korkulardan, yalanlardan
Duyguların en ölmezini sende duydum.
Susuzluğum dudaklarında dindi
Yalnızlığım ellerinde.
Çoğu gün unuttum açlığımı
Sende doydum."

"Başarılar herkesin hüzün dediği ama hüznüyle güzel olan Sonbahar'ım."

Sonbaharın Yapraksız GünüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin