yedi

152 20 17
                                    

Haziran, 2012

Bir yoldaydı. Bu yolda yeşil yapraklar vardı. Her yer onlarla doluydu ama o hala sarı yaprakları arıyordu. Ağaçlar yemyeşildi fakat o sarının hüznünü istiyordu. Gözleri sarıyı görmeye o kadar alışkındı ki, yeşilin yanında kendi gibi olamıyordu. Yeşile sarıya baktığı gibi bakamıyor, huzurlu hissedemiyordu. Yeşildeki neşeyle bütünleşemiyor, sarının hüznünü istiyordu. İstiyordu işte. Hem de tüm varlığıyla. Her yeri sarı yapraklarla dolsun istiyordu. Ruhunda kök salmış sarı yapraklı ağaçlar varken nasıl yeşil yapraklara bakardı hayranlıkla? Gün'ün ruhundaki ağaçlar yeşil olmuyordu ki hiç.

İnsanlar her zaman bir şeyler için fedakarlık yapmak zorunda kalmışlardı. Fedakarlık. Yapan için yürek burkucu fakat yapılan için güzel şeydi. Sonbahar'ın yaptığı fedakarlık Yaprak'ın yararına mıydı orası tartışılırdı. Kardeşi şuan mutlu olabilirdi fakat bu ne zamana kadar sürecekti? Kendini boğuyordu Sonbahar. İntihardı bu. Korktuğu şey Gün'ü beraberinde götürmesiydi. Çünkü kız bu kararla çocuğu da ölüme sürüklüyordu. Bunun altından nasıl kalkabilirdi? Kalkamıyordu. Sonbahar her tiyatro oyununda farklı bir karaktere bürünüyordu ve bundan oldukça haz alıyordu. Peki ya, bu oyunun adı neydi? Gün'süz olduğu her gün başka biriydi. Eksikti. Bu karakteri öldürmek istiyordu. Bu oyun, sıkışıp kalmanın ta kendisiydi. Bu oyunda replikleri bilmeden söylüyordunuz. Kendinizi unutuyordunuz. Karakter sizi ele geçiyordu. Gün'süz bir Sonbahar buydu.

Sonbahar'sız Gün nasıldı? Parmakları olmayan bir ressam gibi. Fırçayı dahi tutamayan. Sadece resimlere bakıp onları tekrar çizmeyi hayal eden bir ressam gibi. Fırçayı ağzıyla tutabilir miydi? Ya da ayak parmaklarıyla? Yeter ki Sonbahar dönsündü. Tutardı. Sonbahar yokken siyah bile yoktu. Hiçbir rengi yoktu. Ruhundaki sarı hariç.

Yaprak Gün'ün ensesindeki saçları okşadı. Ilık rüzgar esmeye başlamıştı. Fakat bu ilkbahar rüzgarıydı. "Sana sahip olduğum için çok şanslıyım." dedi kız gülümseyerek. "Gün, sana baktığımda hissettiğim mutluluğu dans ederken bile hissetmiyorum. Bana ne yapıyorsun?"

Gün gözlerini kapattı. Yaprak ona öyle bakarken gözlerinin içine baka baka Sonbahar'ı dilemeye devam edemezdi. Yaprak bunu haketmiyordu. Dudağına değen bir dokunuşla kendine geldi. Bu olmamalıydı. Bu yanlış hissettiriyordu fakat Yaprak için de bir o kadar doğru hissettiriyordu.

*

Sonbahar kapının aniden açılmasıyla elindeki kitanı bırakmıştı. Günlerdir ilk defa kitap okuyabilmişti ve o da bölünmüştü. Sinirle kafasını kaldırdı ve Yaprak sırıtarak içeriye girdi.

"Sonbahar!" diye bağırdı. Gülüyordu ve bu mutluluğu ister istemez Sonbahar'ı da güldürmüştü. "Neler oluyor?" diye sordu gülümseyerek.

"Gün, beni arkadaşlarıyla tanıştıracak bu akşam. Çok mutluyum. Demek ki ilişkimizi ciddi boyuta götürmeyi istiyor."

Sonbahar'ın günlerden sonra yüzünde beliren ilk hafif gülümsemesi silindi. Üzerine bir ağırlık çökerken hissettiği şeyi kendi içinde bile açıklayamıyordu. Gerçekten eziliyordu ve tek bildiği şey buydu. Hala nasıl hayattaydı? Günlerdir psikolojisi çok fazla hasar görmüştü. Hala nasıl delirmiyordu?

"Sen de gelsene! Gün'ün senden başka yakın arkadaşları da varmış. Tanışırsın sen de!"

Senden başka yakın arkadaşları. Yakın arkadaş.

Sonbahar yutkundu. Kafasını iki yana salladı. "Ne işim var benim orada?" diye zar zor sordu. "Ya, Sonbahar ne olur!" diye uzattı kardeşi. Yaprak Sonbahar'ı öpücüklere boğarken "Tamam." diye istemeye istemeye söylendi.

"Yaşasın! Sen en harika kardeşsin!" dedi Yaprak.

*

Bir saat sonra ikisi de hazırdı. Sonbahar hazırlanacak hali kendinde bulamamıştı ve bir saatin elli dakikasını kitap okuyarak geçirmişti. On dakikada da üstüne bir şeyler geçirmişti. Yaprak'ın altına giydiği pileli etek ve onun üstüne hafif göbeği açık bir tişört ikisini çok ayrı insanlar yapıyordu. Zaten Yaprak, Sonbahar'a göre daha düzenli ve kıyafetlerine önem veren bir yapıdaydı. Aşağıya indiklerinde Gün kapıda taksi çağırmıştı. Taksiye bindiklerinde Sonbahar ona bakmamaya çalıştı. Bazen deli gibi görmek istediğimiz şeylere bakmaya korkardık. Bakarsak takılı kalacağımızı bildiğimizden.

"Nasılsın Sonbahar?" diyene kadar Gün bu bakmama işini güzel devam ettiriyordu. Kafasını camdan dikiz aynasına çevirdiğinde gözleri gözlerinde takılı kaldı. Aceleyle "İyiyim. Sen?" diye sordu. O kadar tiyatro oynamış, o kadar role bürünmüştü. Neden şimdi istediği role bürünemiyor, hiçbir şey olmuyormuş gibi davranamıyordu? Normalde kolayken neden şimdi çok zordu? Çünkü zaten bir rolün içerisindeydi. Daha önce hiç oynamadığı ve bir daha oynamak istemeyeceği türden bir rolün.

Kafeye vardıklarında arabadan indiler ve içeriye girdiler. Yaprak, Gün'ün elini tutuyor Sonbahar ise ellerine bakmadan duramıyordu. Nefes almak zordu. Çok zor. Tanışma faslı geldiğinde ise hayatı boyunca ruhunun bu kadar sömürüldüğünü hissetmemişti. Sanki bu gerçeği daha yeni öğreniyormuş gibiydi. Bu söylenilen, yaşamasını güç kılan bir şeydi. Nefes alırken öksürüp bu öksürüklerle hayatına devam ettiğini daha çok hatırlattı kıza. Artık kan gelmeye başlamıştı.

"Bu Yaprak. Kız arkadaşım. Ve bu da... Sonbahar. En yakın arkadaşım."

Bazen gerçekleri duymak kulaklarımızı sağır eder,  nefeslerimizi keserdi. Eğer bu, kan akıtmaya başlamışsa işte o zaman korkmak gerekirdi.

Sonbaharın Yapraksız GünüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin