Gökhan
Uyandığımda ilk önce etrafıma bakındım. Genelde, kendi yatağımdan başka bir yerde uyuduğumda geceleri sürekli uyanır, yerimi yadırgadım. Bu gece de aynısı olmuştu yani, bir mucize beklemeye gerek yok. Elde var, gözleri bok gibi şişmiş ve doğru düzgün uyuyamamış bir ben. Ama yatağın rahat olduğunu da inkar edemem.
Ben kalkmış, odadaki küçük aynadan domuz suratıma bakarken, Sevil içeri girdi. Saçları ıslaktı.
"Sabah sabah denize mi girdin?" diye sordum ona şaşkın şaşkın bakarken. "Yok be, ne alaka? Duşa girdim."
Sevil, saçlarını kurulamadan oturdu. "Sen de duşa gideceksin mi, kahvaltıya mı gidelim?" Başımı olumsuz anlamda salladım, "Akşama girerim, acıktım." Banyo ortak kullanım yeri olduğu için gitmeye biraz üşeniyordum doğrusu. Ortak derken, bayağı ortaktan bahsediyoruz. Kadın ve Erkek bölümlerini ayırmak için bir parçacık beton bile kullanılmamıştı.
Bikinimin üzerine, şort ve tişört giydikten sonra, yüzümü yıkamak, dişlerimi fırçalamak ve 'akıtmak' için lavaboya girdim. "Gel haydi, kahvaltı saatini kaçırmadan gidelim." Onayladım ve yemekhaneye gittik. Kulübelerden uzak, masa ve sandalyelerin olduğu geniş bir alandı.
Kahvaltı ederken Sevil'e rahat uyuyup uyumadığını sordum. "Gayet güzeldi vallahi yataklar falan, mışıl mışıl uyudum." burnumu kırıştırdım, ben uyuyamadıysam kimse uyuyamazdı. "Hatta çok güzel bir rüya gördüm." Ağzım dolu olduğu için "nö göğğün?" diye bir şey ses çıktı ağzımdan. Salamlar aşırı lezzetliydi, ne yapayım? Bana yüzünü buruşturarak baktı ve meyve suyunu uzattı. "İğrençsin Sıla. Neyse, şey hatırlamıyorum ama çok güzeldi işte." Daha ben bir şey diyemeden yanımıza, Gökhan geldi. "Günaydın güzeller, nasılsınız?" Samimiyetin kaynağını sorgulamaya tenezzül bile etmedim çünkü Sevil'in duruşu bile değişmişti. Hep böyleydi zaten iki kas, kaş, göz gördüğü anda karşı cinse erirdi...
"Aa günaydın, iyiyiz. Sen?" Geldiği için biraz şaşırmıştım. Ama Sevil kadar değil. "Sağ ol, ben de şey diyecektim, birazdan sahilde voleybol oynayacağız ve eksiğimiz var, katılmak ister misiniz?"
"Tabii tabii, geliriz."
Tabaklarımızda kalanları boşalttıktan sonra kalktık ve üçümüz birlikte kumsala yürüdük. "Kim kim oynuyoruz?" diye sordu Sevil. Ben de merakla Gökhan'a döndüm. "İşte siz, Melek, Sena; ben, Çağrı, Barış, Ozan. Kızlar erkeklere karşı gibi bir şey oluyor."
Sahaya geldiğimizde, diğerlerinin de oturup bizi beklediğini gördük. Şaşırır mısınız bilmem ama erkeklerinin hiçbiri tişört diye bir şeyin icadından haberi var gibi görünmüyordu. Gözlerim için iyiydi belki ama oyun için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.
''Yarı çıplak voleybol oynuyoruz herhalde?'' dedim dalga geçerek. ''Evet, sen de eksik kalma istersen.'' Yarım ağız gülen Çağrı'ya döndüm ve tişörtümü çıkardım. Saniyesinde pişman olmam ve Barış'tan gelen kahkaha ve ıslığı saymazsak sorun yoktu bence. ''Yarı değil de dörtte üç çıplaklık diyelim sana.'' Duymazdan geldim ve filenin önündeki boş yere geçtim.
Herkes yerlerine geçtiğinde Çağrı ile ben filenin iki tarafında karşılıklı duruyorduk. "İyi olan kazansın." dedim bana attığı topu tutarken. "Eh kaybetmeye hazırlan o zaman." Dudağımı bükerek küçümseyici ve sahte bir samimiyetle gülümsedim, "Kıyamam ki sana. Kazanabileceğini düşünüyorsun sen."
''Hadi hadi gençler, işte istediğimiz rekabet!''
Ece, gayet güzel bir servisle oyunu başlattı. Kenarda oturan Sena, her topa değişinde yapacağı gibi Ece'yi alkışladı. Karşı taraf gelen topu iki pas ile file önüne bıraktılar. Yetişemediğim için ilk sayıyı onlar almıştı. "Avans veriyorum sakin olun.'' diyerek takımı sakinleştirdim. Sevil isyan edercesine, ''Zaten güneş de bizim tarafa bakıyor!" diye bağırdı.
"Sen de sakin ol Survivor Mert..."
***
Son sete gelmiştik ve başta tamamen eğlencesine olan oyunda bitişe yaklaştıkça sinirler geriliyordu. Herkes topa tüm gücüyle abanıyordu resmen, beyin parçacıklarımın dağılmasını zor engelliyordum.
Artık final sayısına gelmiştik. Ozan'ın kaldırdığı topa, Gökhan smaç bastı ve hızla gelen topu parmak pas ile karşılamaya çalışan Melek'in eline değip uzaklaşmaya devam etti. Diğerleri umutsuzca izlerken, tüm hızımla koştum manşet ile geri döndürmeyi başarıp hızla yerime geçtim. Kenarda oluşan 'izleyiciler' de gaz vermeye başlamıştı.
Barış, parmak pas ile kolay bir top gönderdi. Sevil ise pasör olarak, Ece'ye harika bir top kaldırdı ve Ece de tüm gücüyle karşıya smaç bastı. Kızdan ne kadar hoşlanmasam da, voleybolda kötü değildi. Attığı top, filenin önünde blok yapmaya çalışan Çağrı'nın suratına gelmişti. Yere düşen Çağrı ve toptan sonra başta sayı için sevinsek de burnu kanayan Çağrı'yı farkedince herkes yanına koşturdu. Benim dışımda.
Kanı görünce donmuştum, hiçbir yer kan gölüne dönmemişti ama yine de içimin çekildiğini ve gözlerimin karardığını hissettim. Tahmin edin kim bayılıyordu?
Tamamen gitmeden önce Sevil'in telaşlı yüzü gördüğüm, "Eyvah, Sıla!" diye bağırması da duyduğum son şey olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaz Kampı
Teen FictionBildiğiniz bütün klişeleri unutun, nasılsa burada tekrar hatırlayacaksınız. MXÖSJDLSJDŞSKDŞSMDLSK Boş vakitlerinde sosyal medyada gezen ve telefonuyla oyalanmak için boş vakit yaratan bir genç kız, gördüğü bir çekilişe katılıyor fakat bir şey olabil...