-5

55 8 1
                                    


   Tamamen uyandığımda neredeyse ağlamak üzereydim. Sandalyede 'uyuduğum' için her yerim tutulmuştu ve her yarım saatte bir uyanmıştım. Çağrı'ya göre bir de kendisinin sandalyede uyuması gerekiyormuş. Kalktım ve esnemeye çalıştım, ben sandalyede bu kadar rahatsız olduysam Çağrı kim bilir nasıldı.

   Dönüp ona baktığımda sırtını duvara dayamış, kafasını ise kitaplığa yaslamış bir şekilde, uyuyordu. Onun yeri benimkinden daha rahat göründü bir an gözüme Ayağımla onu dürttüm. "Çağrı... Kalksana. Pişt!"

   Aldığım cevap ise gayet netti. "Ya şnımzs bş rkdkaa dha"

   3 dakika boyunca seslenmeme rağmen uyanmayınca tüm gücümle, kıçına tekmeyi bastım. Gözlerini açmasını sağlamıştı ama canı acıyor gibi görünmüyordu. Götünü kaşıyordu. Gıdıklama etkisi mi vermişti, gerçekten? Hayvan işte.

   "Ne oldu ya?" dedi uykulu bir şekilde. "Uyan, gelirler birazdan. Cezamızı duymak istemiyor musun?" Son cümleyi sahte bir heyecanla söylemiştim ama belli ki anlamamıştı. Sonunda ayağa kalktı ve esnedi.

   "Telefonunu başka bir yere sakla, tekrar aldırmak istemezsen."

   "Ben değil sen aldırdın..." diye kısık sesle homurdandım, yine de haklı olduğu için telefonuma bakmıştım. Sütyenimin içine koymaya karar vermiştim ama Çağrı'nın sırıtarak baktığını farkedince ikna edici olduğunu düşündüğüm bakışı yaptım, "Senin cebinde beklemek istiyormuş."

   "Telefon bile ağzının tadını biliyor."

   Telefonu cebine attığı sırada kapı açılmıştı. Kaderime boyun eğmiş bir şekilde dönüp baktım.

   "Günaydın gençler!" donakalmıştım resmen, hiçbir şey yokmuş gibi neşeyle günaydın mı diyordu gerçekten. Cevap vermek yerine gergince gülümsedim. Çağrı da dün gece üstümüze kapıyı kilitleyen kadının mutluluğunu anlamlandıramaya çalışıyor gibi görünüyordu. O da benim gibi cevap vermedi.

   Sessizlik can sıkıcı hale gelince diğer adam konuştu, "Rahat uyumuşsunuzdur umarım."

   Çok...

   "Eveet, cezanızı konuşalım bakalım-"

   "Ne cezası?" Çağrı'ya döndüm ve onaylayarak kafamı salladım. Ne cezası yani?

   "Elinizi kolunuzu sallayarak geri çıkmayı ummamışsınızdır herhalde?"

   Evet aslında tam da öyle ummuştuk.

   Kadın konuşmaya devam edeceği sırada dışarıdan birisi seslendi. Hâlâ umudum vardı, sıyrılabilirdik bence. Ama kadın, "Sen devam, et ben gelirim." dedi ve gitti.

   Etme, etme devam etme!

   Adam da gülerek bize geri döndü. Niye bu kadar mutluydu ki sanki. "Uzatmadan söylüyorum o zaman, sizi tutmak istemem. 10 gün boyunca bulaşıkları yıkama hakkı kazandınız." Alkışlayarak bunu söyleyen adama boş boş bakıyordum, sabahları kafam gerçekten çalışmıyordu.

   Normalde çalışıyor.

   Yine Çağrı benim yerime de cevap verdi. "Serkan Abi, saçmalama ya. Bunu yapması için insanlar çalışıyor burda, niye biz yapalım!"

   Arkadan başımı sallayarak yine ona katıldım. Lütfen Serkan Abisi. "Var Çağrıcığım, ama..." dedi, adamın bir anda bütün mutluluğu uçmuştu ve sinirlenmişe benziyordu. "Onlar gece gece olmaması gereken yerlere girmiyor. Ne için girdiğinizi sorgulamak bile istemiyorum. Çıkabilirsiniz şimdi."

   "Yok, hayır yanlış anladınız!" Öyle bir şey yok, ne münasebet. "Tele-" Çağrı boğazını temizleyerek beni susturdu. "Özür dileriz." Kolunu omzuma atarak beni çıkardı, yeterince uzaklaştığımızda durdum ve "Ne yapıyorsun ya?" diye sordum. Kendimi boğa gibi hissediyordum, biraz daha hızlı nefes alsam burnumdan sümükler fışkıracaktı.

   "Yok artık yani, telefon aldık mı diyecektin?" 32 diş gülerek, "Ne olacak, sevgili olmuş olduk." dedi. Bir de dalga geçiyor.

   "Amaan, koy götüne gitsin zaten, en kötü seninle bulaşık yıkarız, çok romantik olur hem.." dedim aynı şekilde yapmacık bir gülümsemeyle. "Ay pardon, bu zaten olmuştu!"

   "Sana bulaşıkları yıkamada kolay gelsin." Omzuna iki kere vurdum. " yaa canım güzel espriymiş, hiç güleceğim yoktu!"

   Konuşurken çoktan benim odamın önüne gelmiştik. "Tamam tatlım, görüşürüz." Bana 'canım' demesine gönderme yapmıştım, tatlım olduğundan değil. Gerçi onda anlayacak kafa yoktu ama... Kapıyı açıp içeri girmeden önce bana göz kırpıp güldüğünü gördüm.

   "SILA, NERDESİN SEN!?"

   Sevil'e bir şey demeden önce kendimi yatağa attım ve gözlerimi kapattım. "Neredesin aşkım, burdayım aşkım." Kafam yatağa gömülü olduğundan sesim boğuk çıkmıştı.

   "Hay... Telefonumu unuttum ya!"

   Hiçbir şey anlatmadan salak salak konuştuğum için maruz kaldığım fiziksel ve sözlü şiddetle birlikte her şeyi anlattım.

   Olayı hemen fesat yerlere çekip hık huk çıkı çuku yapmaya başlamıştı. Şaşırdık mı? Yine hayır.

   "Sevilim, hayatım, gül çiçeğim parçalarım seni git başımdan uyuyacağım."

   "Tabii, bulaşıkları yıkamak için çok efor gerekiyor. Enerjini toplaman lazım değil mi?.. Ayrıca gerçekten seni uyutacağımı mı düşündün?" Kafamı kaldırıp ters ters ona baktım, "Hayır sevil'im sen uyutmayacaksın, ben kendim uyurum."

   "Ya Sıla kalk! Sonra kiminle grup falan olacağım ben? Geliyorsun."

   Gökhan ile olabileceğini açıklamama fırsat bile vermeden bileğimden tuttu ve beni yere çekti. Bana kalan şey ise artık hazırlanmaktı...

   Sonunda toplanma alanına gittiğimizde neredeyse herkes oradaydı. Gözlerim Çağrıyı aradı ama görememiştim Onun bir Sevil'i yoktu tabii mışıl mışıl uyuyordur.

    "Evet arkadaşlar, bugün birlikte yakartop oynayacağız!"

   Sevil'e bir bakış atıp takım oyunu olduğu için ufaktan uzarken görevli beni gördü. "Sıla, nasıl bir takım oyuncusu olduğunu görmek için sabırsızlanıyorum!"

   Ne alaka ya neden ben!?

Yaz Kampı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin