Third

871 106 13
                                    

Ertesi gün JiHoon okulda SoonYoung'u aramıştı. Bunu neden yaptığını kendisi de bilmiyordu. "Belki de gerçek hayatta nasıl göründüğünü merak ediyorumdur." diye düşündü. Öncelikle bütün sınıfları tek tek gezip sınıflardaki listelere baktı. Kendi sınıflarının iki sınıf ilerisindeki sınıftaydı. Daha sonra oradan çıktı ve o sınıfa yakın bir köşeye geçip telefonuyla uğraşıyormuş gibi görünmeye çalıştı.

Zil çaldığında herkes sınıfa girmeye başlamıştı. JiHoon da hemen telefonundan SoonYoung'un resmini açtı ve sınıfa girenlerle fotoğraftakini karşılaştırıyordu. Sınıfa girenlerden hiçbirini fotoğraftakine benzetememişti. Öğretmenler zili çalınca vazgeçip sınıfa doğru gitmeye karar verdi. Tam kendi sınıflarına yöneldiği sırada sarı saçlı bir çocuk koşarak sınıfa girdi. JiHoon bir anlık gördüğü yüzle fotoğraftaki yüzü karşılaştırdı. Oldukça benzetmişti. Diğer teneffüs tekrar aynı şeyi yapmak üzere kendi sınıfına doğru ağır adımlarla ilerlemeye başladı.

"ÖĞRETMENLER ZİLİ ÇALMIŞTI!"

JiHoon kendine bağırıp küfür ederek kendi sınıfına doğru koştu. Nefes nefese kalmış bir şekilde sınıfa girdiğinde öğretmenin çoktan sınıfa girmiş olduğunu fark etmişti.

"Geç kaldın Lee JiHoon. Seni yok yazdım. Dışarı çık, sınıfta kalmak istemezsin."

"Özür dilerim."

"Dışarı çık ve kapının önünde ellerini havada tut."

"Ama öğret-"

"Aması yok! Dışarı çık ve dediğimi yap!"

"Peki."

JiHoon ayaklarını sürüyerek sınıftan çıkmıştı. Kapının önüne geçip ayakta durmaya başladı. Elerini zil çalmadan birkaç saniye öncesinde havaya kaldırsa yeterdi. Öylece ayakta dikilirken birinin daha sınıftan çıktığını fark etti. Elleri havada bir şekilde belkiyordu. JiHoon biraz daha dikkatli bakında bunun o sarı saçlı çocuk olduğunu fark etti.

"Yanına gitsem mi? Gitsem ne diyeceğim? Bu gerçekten o mu? Benziyor ama o değil gibi. Gitmeli miyim?"

JiHoon kendi düşünceleriyle cebelleşirken ayakları çoktan o yöne doğru ilerlemeye başlamıştı.

"Hey! Sen de mi atıldın?"

"Evet, geç kaldım. Sen de mi geç kaldın?"

"Evet. Neden ellerin havada? Zil çalmadan birkaç saniye önce kaldırsan yeter. Bak bana."

"Haklısın. Kollarım ağrımaya başlamıştı zaten. Bu arada, adın ne?"

"Görmüyon musun? Lee JiHoon yazıyor. Seninki de Kwon SoonYoung." (Bunların isim etiketleri oluyor ya okul üniformalarında, oradan okuyor.)

"Ah, evet. Tanıştığıma memnun oldum JiHoon."

"Ben de memnun oldum."

SoonYoung yere oturup telefonunu eline almıştı. Tekrar aynı uygulamayı açıp çevrim içi olan birilerine mesaj atmak için bakındı. JiHoon'un ablasının çevrim içi olduğunu görünce ona mesaj atmaya karar verdi. Her ne kadar onu sinir etse de...

"Ne yapıyorsun SoonYoung?"

"Geçenlerde telefonuma bir uygulama indirmiştim, şu chat uygulamalarından. Orada biriyle tanıştım ama biraz tuhaf. Sanki hafızası gidip geliyor gibi."

"Kim o? Bakabilir miyim?"

"Tabii. Bak, şu kız."

"Ah, bu-"

"Tanıyor musun? Eğer tanıyorsan beni tanıştırır mısın? Benden büyük ama yine de tanışmak istiyorum çünkü gerçekten güzel. Ayrıca bu çevrede oturuyormuş, uygulamadaki profilinde öyle yazıyor."

"Aslında, o benim ablam. Ama en son ablamın telefonunu karıştırdığımda böyle bir uygulama görmemiştim."

"NE?! O SENİN ABLAN MI?!"

"Sessiz olsana!"

"Ah üzgünüm. Neyse, o senin ablan mı?"

"Evet, ama sanırım bu sahte bir hesap. Birileri ablamın fotoğrafını kullanarak bir hesap açmış olmalı."

"Olsun. Yine de ablanla tanışmak istiyorum."

"O kendinden küçüklerle çıkmaz."

"Ama yi-"

Zilin çalmasıyla JiHoon yerinden kalkarak hızla kendi sınıf kapılarının karşısına geçip elleri havada bir şekilde dikildi. Öğretmeni onu öyle görünce şaşırmıştı doğrusu. Onun kaçacağını düşünmüştü.

"Aferin Lee JiHoon. Şimdi ellerini indirebilirsin."

"Teşekkür ederim. İyi günler efendim."

"İyi günler."


"Neden ablamla tanışmakta bu kadar inatçısın? Ben neden bunu kafama takıp sorun ediyorum?"




Little(?) Lie [SoonHoon]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin