TUZLU KAHVE
Gayet geniş olan mutfağımızın duvarları üstüme üstüme geliyordu. Ellerim heyecandan titrerken cezveyi tutmam bir hayli çaba gerektiriyordu. Yanımda Hande olmasa çoktan bayılmıştım. Hande benim çocukluk arkadaşım. Eskiden oturduğumuz mahallede evlerimiz yan yanaydı. İstisnasız her gün görüşürdük, ta ki taşınana kadar...
Handeyle hâlâ samimiyiz ama iş hayatı şimdi birde bu evlilik işleri derken çok vakit ayıramıyoruz birbirimize.
Bileğimde birden bir sıcaklık hissettim. Kafamı kaldırdığımda karşımda sımsıcak gülümsemesiyle teyzemi gördüm.
"Hadi güzel kızım daha fazla bekletme misafirlerimizi."
"Tamam teyze. Şey... Teyze..."
"Efendim canımın içi, söyle mavişim"
"Teyzem ben tepsiyi taşıyabileceğimi sanmıyorum siz götürseniz."Teyzem kaşlarını çatsada gözlerinde tebessümü silmeden bana parmağını uzatıp sallamaya başladı.
"Amma nazlısın be Ayselim. Kız evi naz evi tamam ama fazla naz da âşık usandırır bak teyzem dediydi dersin."
Şen bir kahkaha atıp mutfakta Handeyle beni baş başa bırakıp gitti. Hande tepsiye dizdiği su bardaklarını eline aldıktan sonra gözüyle bana kahvelerin olduğunu tepsiyi işaret edip "Hadi canım arkadaşım dik dur başarabilirsin." diyor. Derin bir nefes alıp titreyen ellerime inat tepsiyi düz tutmayı başarıyorum. Ben önde Hande arkada salona geçtik. İçerisi tıklım tıklım halalar,amcalar, teyzeler, dayılar, babaanneler, dedeler hepsi sohbet halinde. Ben içeri girince tüm dikkat üstümde toplanıyor.
Suratımın kızardığını hissedebiliyorum. Ayy umarım kimse farketmez. Eğilip tepsiyi önce büyüklere uzatıyorum herkes beni önce bir süzüp sonra gülümseyip kahvesini alıyor. Hayır yani zaten yeterince utanıyorum ne yapmaya çalışıyor bu insanlar. Sıra müstakbel eşim Hakan'a geliyor. Ona da özel olan fincanı verdikten sonra bir köşeye geçip ayakta dikiliyorum. Hakan yüzünü ekşite ekşite kahvesini içerken oldukça komik gözüküyor.Allah'ım ne ara ben bu duruma geldim? Adam birkaç ay sonra kocam mı olacak yani? Tüm ömür beraber... Umarım yanlış bir karar vermiyorumdur. Ben bunları kara kara düşünürken Hakan'ın babası yani müstakbel kayınpederim boğazını temizleyip söze başlıyor.
"Efendim geliş sebebimiz malumunuz. Gençler tanışmış, kaynaşmış. Birbirlerini beğenmişler sevmişler. Bizde Allah'ın emri peygamberin kavli ile kızınız Aysel'i oğlumuz Hakan'a istiyoruz."
Babam sakalını sıvazladı önce. Eğdi kafasını. Düşündü biraz. Sonra kafasını bana çevirdi. Bakışları çok şey anlatsada ortamdakilerin bunu anlaması imkansızdı.
Geçmiş asla geçmezdi.
Kafasını kaldırdı babam. Gözleri gözlerimle buluştu. Utanmıştım. Gözlerim evet der gibi kırptım ve hemen eğdim başımı. Gerçekten kendimi iyi hissetmiyordum. Babam anlamış olacak ki daha fazla üstelemedi ve konuşmaya başladı.
"Anladığım kadarıyla kızımında rızası var bu iş için. Peki... Oğlumuz kızımıza bir ömür boyu aşkla bakabilecek mi?"
Babamın sorusuyla ortama sessizlik hakim oldu. Ben de dahil herkes şaşırmıştı. Kafamı kaldırdım ve Hakanla göz göze geldik. O da en az benim kadar şaşkındı. Önce bana baktı. Gözlerime... Ta en derinine işlercesine baktı. Her zaman bunu yapıyordu. İçindeki tüm sevgiyi o küçücük göz bebeklerine sığdırıyor daha sonra koca bir dünya gibi benim omuzlarıma bırakıyordu. Evet sevgisi ağırlıktı bana. Çok seviyordu Hakan. Benim tam tersime... Ben daha çok, onun tarafından ölesiye sevilmeyi sevmiştim sanırım. Eksik olanımı onun sevgisiyle tamamlıyordum. Biliyorum, çok bencilce ama gerçekler bunlar. Ben bunları düşünürken Hakan zor olsada gözlerini gözlerimden ayırdı ve babama dönüp;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıllar Sonra
Teen Fiction~ "Her şeyi silerim de bu diyardan gözlerimdeki sana çâre bulamam..." ~ "İmkansız diye bir şey yoktur..." ~ "Karanlıklar içinden gün doğar ya aniden..." ~ "Özledim seni deniz gözlüm..."