2) Koruyucum

117 9 3
                                    

KORUYUCUM

   Aceleyle telefonu elime aldım. Tam numarayı çevirecekken gördüğüm mesaj ile olduğum yere çivileniyorum. Gözlerim şaşkınlıkla açılırken ellerim titremeye başlıyor ve bu sarsıntıya dayanamayan telefonum yeri boyluyor.

  Yüzüm sapsarı oluyor. Beynime bıçaklar saplanıyor. Aldığım her nefes ciğerlerimi patlatırcasına doluyor içime. Gözlerim doluyor. Görüntü bulanıklaşıyor. Kanımın çekildiğini hissedebiliyorum. Önce sert bir şekilde dizlerimin üzerine düşüyorum. Ardından tek hatırladığım soğuk parkeler...

***

Gözlerimi açtığımda yatağımdayım. Başımda endişeyle dikilen annem ve babamı görüyorum. Annem ağlamaktan kızarmış gözleriyle bana bakıyor önce. Bir eliyle saçlarımı okşayıp diğer elindeki yelpazeyle rüzgar yapıyor bana.
   "Ayselim, güzel kızım benim... Ne oldu sana böyle anneciğim? İyi misin? Nazar mı değdirdiler benim yavruma? "

   Anneme cevap vermek istiyorum ama bir türlü sesim çıkmıyor. Kendimi zorluyorum ama bir faydasını göremiyorum. Bende başımı sallamakla yetinip kendime gelmeye çalışıyorum. Sahi ne olmuştu bana? Neden zonkluyor başım? Dizlerimde çok fena acıyor. Ben, bana ne olduğunu hatırlamaya çalışırken kolonyayla boynumu bileklerimi sıvazlayan babam konuşmaya başlıyor;
   " Ne oldu kızım sana böyle? İyi misin şuan? Eğer kendini kötü hissediyorsan söyle. Gidelim doktora. Allah korusun ya kafanı falan çarpsaydın. Bak Aysel eğer kötüysen ve söylemiyorsan bozuşuruz ona göre. "

   Konuşurken kaşlarını çatmıştı. Bu durumda bile sinirlenebiliyordu ya. Değişik adam. İnsan telaşlanır, iyi davranır, üstüne titrer. Bu, utanmasa beni dövecek. Dudaklarımı büküyorum babama karşılık. O da kırıldığımı anlıyor. Yanağımı okşayıp ufak bir makas alıyor. Yaptığıyla gülümsüyorum. Ne olursa olsun o benim babam. Evet çok sert, duygularını yansıtmıyor. Ama ben onun içindeki duygusallığı hissediyorum. Herkese karşı duvar örüyor babam. Onun güçlü olma stili bu. Duygularını saklayan bir duvar. Size bağırdığı için içi kan ağlasada gözlerini ateş ateş gösteren bir duvar. Ona da hak veriyorum. Kolay değil yaşadıkları. Zor bir hayatmış babamınki. Babaannemi kaç kere dayak yerken görmüş. Kendisi kaç gece nezarethanelerde yatmış kim bilir? Ne insanlar görmüş? Ne kazıklar yemiş? Ne darbeler almış? Darbe dediğim sadece manevi değil. Vücudunda da çok sayıda dikiş izi var. Böyle bir hayat babamınkisi. Taş kalpli gibi gözüken pamuk yüreklim o benim.

Ben bunları düşünürken annemle babam bana kafayı yemişim gibi bakıyor. Doğru ya ! Ben hâlâ konuşamadım onlarla. Bir daha deniyorum konuşmayı;
"S-ssuu!" diyebiliyorum sadece. Annem hemen kafasını sallayıp mutfağa koşuyor. Babamda ağır ağır kalkıp alnıma bir öpücük kondurup odamdan çıkıyor. Bende kendimi daha iyi hissediyorum. Yatağımda doğrulup ayaklarımı yere sarkıtıyorum. O sırada masamın üstündeki telefona takılıyor gözlerim. İlk başta anlayamasamda sonradan dank ediyor. Ah tabi ya mesaj gelmişti bana. Elimi başıma vurmamla yüzüm buruşuyor. Zaten kendime yeni gelmiştim. Yetmezmiş gibi birde kafamı yumrukluyorum. Yok yok var bende bir dengesizlik. Acıyla inleyip kafamı tutarken içeri annem giriyor. Beni o halde görünce acı bir tonda bağırmaya başlıyor;
"Aysel! Ne oldu annem? İyi misin? Aysel?!"

Annemin tepkisiyle bende şoka giriyorum. Yahu abartacak ne var bunda kafama vurdum zaten ağrıdığı için zonkladı. Diyemiyorum tabiki. Çünkü o kutsal suyu hâlâ içemedim. Anneme elimi sakin ol dercesine sallıyorum. Ve sanki susuzluktan kuruyormuşçasına abartılı bir hareketle elindeki suyu gösteriyorum. Annem suratına tokat yemiş gibi irkiliyor. Herhalde dilimi yuttuğumu düşünüyor şuan. Suyu bir verebilse anlatacağım da derdimi... Dediklerimi geç olsada anlayıp suyu sonunda bana verebiliyor. Suyu alıp kana kana içtikten sonra anneme;
"Ya anneciğim iyiyim. Niye bu kadar endişeleniyorsunuz? Nişan telaşından yorgunluktan bayılıverdim işte. Boğazım kuruduğu içinde az önce konuşamadım."

Yıllar SonraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin