RİVAYET
Düşüncelerimi Hande'nin telefonunun sesi bozdu. Önemli bir şey mi diye alıp mesaja baktım. Ve şok üstüne şok. Mesaj Hakandandı...
Kafamı kaldırıp Hande'ye baktım. Arkası dönüktü. Sanki sürekli arkamdan oyunlar çevriliyor tüm belalar beni buluyordu. Titreyen ellerle telefonu aldım. Olamazdı değil mi? Yakışmazdı. Ne Hakan'a ne Hande'ye... Telefonu açmaya çalıştım ama kilidi vardı. Mesajı göremiyordum. Telefonu geri bırakıp kafamı arabamın koltuğuna yasladım. Neden böyle her şey üst üste geliyordu? Aşk mıydı benimki sahiden? Yoksa saplantı haline mi gelmişti? Gözlerimi kapadım. Kalp atışlarımı duyuyordum. Yaşıyor muydum gerçekten? Bazen insan hayatta olup ölü gibi hissediyor. Bende onlardanım sanırım.
Açılan kapının sesiyle gözlerimi açtım. Hande suratıma bile bakmadan yanıma oturup emniyet kemerini taktı ve kollarını önünde bağladı. Mesaj geldiğini söylesem mi söylemesem mi diye düşünürken Hande konuştu;
"Gidelim hadi."Gözlerimi devirdim. Niye böyle yapıyordu? Bugüne kadar hep yanımda olan arkadaşım birden değişmişti. Aklıma çok kötü şeyler gelse de kafamı sallayıp kötü düşünceleri uzaklaştırdım. Tam arabayı çalıştıracaktım ki Hande telefonuna uzandı. Göz ucuyla ona bakarken ağır ağır davrandım. Telefona bakıp ekrandaki ismi görünce gözleri açıldı Hande'nin. Daha sonra kilidi açtı ve bir şeyler okudu. Yüz ifadesini göremiyordum ama sinirlendiği belliydi. Acaba ne konuşuyorlardı? Nasıl sorabilirdim? Telefonu elinden mi alsaydım? Yoksa medeni bir şekilde sorsa mıydım? Hande sinirli bir şekilde telefonu çantasına attı. Bende boşvermeye çalışıp arabayı sürmeye başladım. Hande ofluyor pufluyor mütemadiyen iç çekiyordu. Ben ise meraktan çatlamak üzereydim. Sırf sinirlensin de bir şeyler desin diye evlerine doğru yavaş yavaş sürüyordum arabayı ama Hande bırakın konuşmayı nefes almak dışında hareket bile etmiyordu. Her ne kadar yolu uzatsam da sonunda Handelerin evine gelebilmiştik. Arabayı durdurunca derin bir iç çekti ve ilk defa bana baktı;
"Aysel, biz arkadaşız hatta dostuz. Dost acı söyler. Ya Ege'yi unutacaksın ya da Hakan'ı. Artık ergen değiliz. Büyüdük 28 yaşındayız Allah aşkına. Aklını başına toplasan iyi olur." Hiçbir duygu barındırmadığı gözleriyle baktı bana. Bir şey diyemedim. İndi arabadan. Kapıyı çarpmasını beklesem de usulca kapadı.
Ne yapacağımı, nereye gideceğimi bilmeden sürüyordum arabamı. Ara sokaklardan geçtim. Fakir mahallelerden... Daha sonra villaların önlerinden. Ve bir şey farkettim. Nedense mutlu insanların hepsi; egzoz kokan, bir camdan bir cama uzatılmış ipte çamaşırlar asılı duran, çocukların yere çizdiği seksekte soğuk olmasına ve kalın bir şeyleri olmamasına rağmen gülerek zıpladıkları mahallelerdeydi. Para mutluluk demek değildi belki de... Hakan'ın çok parası vardı. İstediğim her şeyi alabilir ve yapabilirdim. Peki mutlu olabilir miydim? Hakan sanki aklıma çip takmışta düşüncelerimi bir monitörden izliyormuşçasına o anda mesaj attı. Arabayı bir kenara çektim. Sakinleşemiyordum, Hande'nin bakışları aklımdan çıkmıyordu. Telefonumu elime alıp derin bir iç çektim. Sanırım artık Ege'yi unutmalı Hakan'a iyi bir sevgili, eş olabilmeliydim. Onu sevmeyi başarmalıydım. Ne komik değil mi? Sizi deli gibi seven bir adamı SEVMEYİ BAŞARMAK... Mesajı açtım ve okumaya başladım:
"Benim minik burunlum ne yapıyormuş bakalım? :)"
Minik burunlum mu? Hakan... Ne diyorsun sen? İşte ben bunu anlayamıyorum nereden geliyor bu samimiyet. Neyse Aysel sakin sakin... Çocuk seni şımartmaya çalışıyor sadece. Biraz düşündükten sonra yazmaya başladım:
"Arabadayım canım eve dönüyorum, sen?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıllar Sonra
Teen Fiction~ "Her şeyi silerim de bu diyardan gözlerimdeki sana çâre bulamam..." ~ "İmkansız diye bir şey yoktur..." ~ "Karanlıklar içinden gün doğar ya aniden..." ~ "Özledim seni deniz gözlüm..."