"Yürüyerek gitsek olmaz mı? Eski otobüslerden hoşlanmıyorum da pek." Durağa yaklaşmakta olan kırmızı körüklü otobüse aşağılar bir ifadeyle bakıyordu. "Gerçi senin acelen vardı." Sesindeki ufak düşme seziliyordu. "Aslında o bir bahaneydi Zuzu. Bugün vakit geçirmek istediğim kişi sensin. Öğrenmek istediğim çok şey var. Hadi yürüyelim."
Ege yüzünde beliren neşe çizgileriyle yürümeye başladı. Bilinen bir gerçektir ki kimi gülüşlerde gamzeler saklıdır ve bazılarında da neşe çizgileri eşlik eder kaz ayaklarına. Önemsenmek güzeldi, pırıl pırıl gözlerle Ada'ya bakıyordu.
"O zamansa sorularıma devam ediyorum?" Çocuk konuşmak yerine sadece başını salladı. Hazırdı cevaplamaya ve kendini biraz daha tanımaya. "Hmm öncelikli sorum Alp ve Ahmet'le ilgili. O ikili sence neden iyi anlaşamıyor?" gerçekten kaçırdığı hiçbir ayrıntı yok gibiydi. Çevresindeki her detayı kayıt altına alıyor ve yorumluyordu.
"Demek dikkatinden kaçmadı." Ada bu da laf mı dercesine kaşlarını havaya kaldırmıştı. Devam etmesini bekliyordu. "Hmm nasıl anlatsam. Sanırım Deniz'in Alp için apayrı bir yeri olduğunu söylesem sen anlarsın beni?" Ama nedense kız anlamış gözlerle bakmıyordu. Daha fazlasını öğrenmek istiyordu.
"Yanlış anlamanı da istemiyorum. Nasıl anlatsam ki." Kısa bir an düşündükten sonra tekrar konuşmaya başladı. "Alp'i anlatırken söylediklerimi hatırlıyor musun?" Ada direk cevapladı. "Birazcık çapkın olduğuna dair bir şeyler anlatmıştın sanırım. Kızlardan fazlasıyla hoşlanan biriydi; hobi gibi düşünüyorduk bunu di mi?"
Kullandığı cümlenin birebir tekrarını beklemeyen Ege şaşırmıştı. "Evet aynen öyle. Bak şimdi bir arı düşün çiçekten çiçeğe uçar durur di mi? Hep bir yenisinin peşindedir. Kiminin rengi kiminin kokusu. İşte bu arının bir çiçek yetiştirdiğini düşün şimdi de. Oldu sanırım bu açıklama, işte o çiçek Deniz." Düşünceli gözlerle Ada'ya bakıyordu. Sanki atladığı bir detay var gibiydi.
"En verimli çiçek bu olacak yani? Mükemmel bal için onu yetiştiriyor?" Ege kelimeleri anlamaya çalıştı. "Yok artık." Diye fısıldadı. O kadar edebiyat yapmıştı ve Ada'nın onca cümleden çıkardığı sonuç; gerçekten yok artık... "Ne yok artık ya. Bir arı koklamak için çiçek yetiştirmez herhalde Ege?"
Ters ters yüzüne bakarken kavisli kaşları hafifçe birbirine yaklaşmıştı. "Hayır yani tamam da; arıları boşver en iyisi. Anlatmaya çalıştığım Deniz Alp için bambaşkadır. Ya bak Deniz aramıza 6 yaşındayken katıldı. Biz Alp'le doğduğumuz andan beri birlikteyiz. Ve Deniz'in buraya nasıl geldiğini bir bilsen. Yardıma ihtiyacı vardı. O günden beri yanından ayrılmadık. Alp'le bunu hiç konuşmamamıza rağmen ikimiz de onu korumak için çırpınıp durduk. Ve büyüdükçe bir şekilde Alp kızların korunması gereken o kişi oldu. Durumun farkına varınca Deniz'e karşı koruma iç güdüsü arttı. Çok saçma oldu böyle anlatınca." Söylediklerinin eksik duygusunu bir türlü aktaramıyordu.
Düşündüklerini dile getirmekten hoşlanmıştı yine de. Onları anlatırken daha kolay anlaşılır olmuşlardı. 'Bunu ara sıra günlük hayatta da kullanmalıyım.' Diye düşündü. Geldikleri yoldan gitmiyorlardı. Ege yolu biraz uzatsa da, ara sokaklar yerine sahil boyunda yürümeyi daha çok seviyordu. Ada ise bununla ilgilenmiyor gibiydi.
Yeni sorular beklerken gözlerini denize çevirdi. Kumsalı kucaklayıp kum kaçıran köpüklü dalgalardan da hoşlanırdı Ege. Manzaraya gerçekten odaklanabildiği zamanlarda tabi... "Ege beni dinler misin artık!" Sitem dolu bir sesle dünyaya tekrar dönüş yapmıştı. "Pardon dinliyorum devam et."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zencefil
Teen FictionDüşler ülkesini bulmaktan vazgeçtiğimiz zaman mı ona ulaşırız? Hayallerimiz onları bir dolaba sakladığımızda mı gerçekleşmeye karar verir? Yoksa durmadan onlara ulaşmak için çabalamalı mıyız? Kalıcı mutluluk için rüyalarımızın hepsini gerçekleştirme...