Tekrar merhabalar! Hızlı bir şekilde ilerlemeye çalışıyorum. Ana hikayeye yavaş bir giriş yapmayı seviyorum ama ne yazık ki :) Daha emin adımlar atmak hoşuma gidiyor diyelim aslında. Yorumlarınızı bekliyorum dostlar!
*
Murat düşünceli bir şekilde konuşmaya başladı. "Farkındayım ama elden ne gelir onu kurtardım bile sayılır." Ege bir an dalmıştı. Murat'ın konuşmasıyla kendine gelip fanustan çevirdiği bakışları Murat'a kilitlenmişti.
"Eğer onu yakalayan balıkçıya önceden söylemeseydim kafası kesilmiş bir şekilde tezgahta alıcısını bekliyor olacaktı. Muhtemel kafasını da kurutur saklarlardı. Onu Akdeniz'den gelirken getirdim. Ve şimdi ne yapsam onu da bilmiyorum. Belki biraz daha idare etmesi için fanusu genişletirim."
Düşünceli bir şekilde kafasını salladı. Ege onu dinlerken balığa bakmamıştı. Bu kadar etkilenmesi onu sarsmıştı. Şu an kendisi kadar sessiz olan yeşil gözleriyle adama bakarak kafasını salladı. Belki kendisinin de biraz daha geniş bir fanusa ihtiyacı vardı.
Bu sırada biri kapıyı tekmelemeye başladı. Ege'nin yüzü kafasındaki karmaşayı yansıtır gibiydi. Uzamış bir kıvırcık demet, yüzünün sağ yanına düşmüştü. Gözleri bir yerden sonra boş bakmaya başlamıştı. Dalgın olduğu zaman alt dudağı bağımsızlığını ilan eder hafifçe düşerdi.
Murat hemen kapıya koştu. Elinde tepsiyle kapıda dikilen kızının elinden büyük siniyi aldı. Ada da koluna takmış olduğu heybeyi eline aldı. El yapımı heybeyi çantaymış gibi tutmaya başladı. Kapıyı kapatıp arkasına döndüğünde Ege biraz daha kendindeydi. İçinden 'En azından o halimi görmedi' dese de aslında yanılıyordu.
Ada'nın sesiyle beraber ortamdaki bunaltıcı hava kaybolmuştu. "Böğürtlen çayı ve zencefilli kek geldi. Dost şölenine merhaba de Ege." Böğürtlen çayının o enfes kokusu Zencefil'i saran mistikliğe hoş bir esans olarak dağılmıştı.
"Ama keki dün yapmıştım. Babam da dışarıda unutunca biraz sertleşmiş sanki." Özür diler bir ses tonuyla söylemişti bunları. Ege nazikçe gülümsedi. "Dost şölenimde" istemsiz gülüyordu "elinizden zehir olsa yerim. Bir de şu hava da çay çok güzel gelecek gerçekten."
Bir yandan konuşup bir yandan da küçük oturakları getiriyordu Murat. Ada ise tepsiyi minicik tahtadan, oymalarla süslenmiş sehpanın üzerine koyuyordu. "Vivi bayat ya da taze o lezzetini kaybetmez asla. Frannie'nin Zencefilli Keki o, ruh parçamın..." sesi fısıltı halinde kaybolurken gözleri uzaklardaydı. Düşünceleri kaybolmuş gibiydi; tek bir noktada birleşmek üzere dolanıyorlardı. Frannie... Ada sessizce babasını izliyordu.
Ege Frannie'ye ne olduğunu merak etmeye başlamıştı. 'Murat Baba'nın ruh parçası, Ada'nın annesi olan kadındı.' Bu kadarını anlamıştı. 'Ama şu an o yokmuş gibi konuşuyorlar.' Bunu onlar açıklayana kadar fazla kurcalamamaya karar verdi.
"Teşekkürler Babalilo, Egee?" ismini bu kadar coşkuyla söyleyen çok az kişi vardı. Hatta iki, biri kardeşi diğeri de arkadaşı Deniz'di. İkisi de beraber büyüdüğü insanlardı. "Böğürtlen çayı sever misin gerçekten? Sormadım yaparken tüh alışkanlık." Diye hayıflandı.
"Sorun değil yeni şeyler denemeyi severim. Ve dediğim gibi gerçekten o kadar üşüdüm ki çay şu an şahane." Böğürtlen çayının iç gıdıklayıcı kokusunu içine çekti. Diğerlerinin yanına kendi taburesine oturdu. Kekten küçük bir parça koparıp ağzına attı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zencefil
Fiksi RemajaDüşler ülkesini bulmaktan vazgeçtiğimiz zaman mı ona ulaşırız? Hayallerimiz onları bir dolaba sakladığımızda mı gerçekleşmeye karar verir? Yoksa durmadan onlara ulaşmak için çabalamalı mıyız? Kalıcı mutluluk için rüyalarımızın hepsini gerçekleştirme...