Ege dükkandan çıkarken ayağı basamağa takıldı. Düşecek gibi oldu ama son anda refleksleri sayesinde taş zeminle gereksiz bir samimiyet kurmamayı başarmıştı. "Ah yine mi?" diye mırıldanıp; toparlanmaya çalıştı. Tahta kapıya yaslanıp dikildi. Bu seferde tüm ağırlığını bacağına yüklediği için canı yanmıştı.
Sarsak adımlarla Ada'nın yanına gitti. Kız hiçbir şey olmamış gibi onu izliyordu. Ege'nin yine bir yerleri eksikti. Yürümeye başladılar. Kız hala susuyordu. Ege biraz da sinirle adımını yere hızla indirdi. Herhangi biri bir şey sorardı. Ya da dalga geçerdi. Bu tepkisizlik niyeydi?
Bacağı sancıyordu. Ve kız mı? Hayır konuşmuyordu. Sonra aniden ona döndü. Yüzünde tanıdık bir ifade vardı. Ama nereden olduğunu hatırlayamıyordu. "Ege" dedi. Bambaşka bir seslenişti. Daha önce adıyla seslenmiş miydi? Hatırlamıyordu ama birileri ona böyle Ege demiş miydi? Sanmıyordu farklı bir şey vardı, ama ne?
"Efendim" diye geveledi. Kendi düşüncelerine dalınca, andan kopuyordu. Kız yüzündeki şu hatırlanası ifadeyle konuşmaya başladı. "Eğer mp3 çalarını pantolonun dinlesin diye açarsan her yerde; sonra mecburen sessizliğin şarkısını dinlersin otobüste." İfade yerini bilmiş bir sırıtmaya bıraktı.
Otobüsteki kızdı, o bildik ifadenin sahibesi; Ada'ydı. Zencefil'in tınısına kapılıp o kızı nasıl da kolay unutmuştu. "Kafiyeli olsaydı." Dedikten sonra minik bir kahkaha atmıştı. Ege ise "Mp3 çalarım kapalı" diye mırıldanıp cebine attı elini. Sony yazısının yanındaki ekran siyahtı. Kulaklıklarsa hala cebindeydi.
"Hah kapalı demiş..." cümlesini yarıda kesti. Siyah ekranda sağ alt köşeden baloncuklar sol üst köşeye yükseliyorsa susmak vaktiydi. Mp3 çaları kapatırken Ada muzur bir edayla onu izliyordu.
Normalde bu tarz bir durumu yaşadığında köpürürdü sinirden. Ege'nin sorunlarından biri de buydu. Çok çabuk parlardı. En basit olaylara bile çemkirebilitesi olan biriydi. Ama şimdi sokak taşlarından sekerek ilerleyen oradan dükkan camlarıyla buluşup çapraz sıçrayışlarla kulaklarına dolan sesin etkisindeydi. Ve istemsiz olarak ona katılmıştı.
Orta da gerçekten komik bir şey olsa durum bu kadar ilginç gelmezdi belki de Ege'ye. Ama uzun zamandır en içten gülüşü "kafiyeli iki cümlenin" ardından gelmişti. Nihayet kendilerini susturduklarında dükkanların olduğu sokaktan çıkmışlardı.
"Şu kafiyeli sözden pek hoşlanmadın sanırım?" tepki ölçmek ister gibi bir hali vardı konuşurken. Saçlarının gerisine gizlenmiş gözleri Ege'nin mimiklerine kilitlenmişti. Ege ise farkında olmadan kaşlarını çatmıştı. Beyaz bir yalan beceriksizce kaçtı dudaklarının arasından "Yok canım sadece garip geldi."
Ada daha dikkatli bakmaya başladı. Yerinde durmuş ve ona dönmüştü. Ege onun bir şeyler anladığını ve patlamak üzere olan yeni bir bombayla geri döneceğini düşünüyordu. Zencefil Kız baharat kokulu kapıların ardında kalmıştı. Ege bu iç dalıştan Ada'nın sesiyle çıkmak zorunda kaldı.
"Hım demek öyle... Şimdi hangi yöne peki?" beklenen cümle bu değildi. Bomba neredeydi? "Ne yönü? Ah tabi şuradan geçeceğiz." Kısa bir şaşalamanın ardından penceresinde minik saksıları olan ev ile başlayan uzun dar sokağa girdiler.
Ada yanında olduğunda fark etmeden dış dünyadan kopuyordu. Ona ve hareketlerine çok odaklanıyordu. Bunun sebebini anlayamıyordu. Belki de bir sebebe de ihtiyacı yoktu. Ege de anlam veremediği şeyler yapardı. İyi ya da kötü; sonuçta herkes yapardı bunu di mi ama?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zencefil
Novela JuvenilDüşler ülkesini bulmaktan vazgeçtiğimiz zaman mı ona ulaşırız? Hayallerimiz onları bir dolaba sakladığımızda mı gerçekleşmeye karar verir? Yoksa durmadan onlara ulaşmak için çabalamalı mıyız? Kalıcı mutluluk için rüyalarımızın hepsini gerçekleştirme...