Kollarımdaki adam, güçlü durmaya çalışsada içi şu an sonsuz bir acıyla dolu olan sevdiğim adam, Ronald Weasley. Babasının mezarı önünde durmuş, öylece mezar taşına bakıyor. Hiçbir şey söylemiyor. Gözünü bile kırpmaksızın ona bakıyor. Kalbi acıyla sızlıyor ve için için tüketiyor kendini, biliyorum, ama hiçbir şey yapamıyorum. Suratında o ilk karşılaşmamızdaki korku ve heyecan ifadesini göremiyorum şimdi. Saf bir mutsuzluk hakim yüz hatlarına. Dişlerini sıkıyor. Onun elini daha sıkı tutuyorum. Bu zor gününde yanında olduğumu belirtmek için, ona biraz daha yaklaşıyorum, ama nafile. O, kollarımın arasından sıyrılıyor yavaşça ve ailesinin yanına gidiyor. Onlara sarılıyor ve beni arkasında bırakıyor öylece. Acısını paylaşmama izin vermiyor. Benden uzaklaşıyor. Ve ben, bize bunu kimin yaptığını biliyorum. Diğerlerinin aksine ben onu gördüm. Ben, Hermione Granger, ne yapmam gerektiğini biliyorum.
xxx
Yedi yıl önce...
Trene son anda yetiştiğim için tüm kompartmanlar dolu. Bu kadar beceriksiz olduğuma inanamıyorum. Sonunda kendim için bir oda buluyorum ve hızla içeriye giriyorum. "Burası boş mu?"
Kızıl saçlı çocuk şaşkınlıkla gözlerimin içine bakıyor. Kısa süren şaşkınlığın ardından hevesli bir şekilde "Elbette," diyor. İçi kitap dolu çantamı boş koltuğa koyup ben de oturduğum anda "Ronald Weasley." diyor elini uzatarak. Suratında kocaman bir gülümseme var.
Uzattığı eli sıkıyorum, gülümsemesine karşılık vererek. "Hermione Granger."
Çocuk solundaki pencereden dışarıyı seyrediyor. Geçtiğimiz yolları izliyor. Sonra bir anda bana dönüp, "Ee, Hermione, hangi binaya gitmek istiyorsun?" diye soruyor.
"Elbette Gryffindor!" diye cevaplıyorum. "Sanırım bana en çok uyan orası. Ama bilmiyorum, hepsi birbirinden çok farklılar. Seçmen Şapka neyi seçecek acaba?" Birkaç saniye acaba hangi bina bana daha uygundur diye düşündükten sonra "Peki ya sen?" diye soruyorum, Ronald'a.
"Bilmiyorum. Ailemdeki herkes Gryffindor'a seçilmiş şimdiye kadar. Sanırım ben de oraya giderim." diyor düz bir ses tonuyla. Daha onra sesinde hissedilebilir bir şevkle "Umarım aynı binada oluruz." diye ekliyor.
xxx
"Bunu kimin yaptığını nasıl oluyor da hiç kimse görmüyor!" diyor Remus, dişlerinin arasından. Öfkesi gözlerinden anlaşılıyor. "Molly de mi görmemiş?"
"Üzgünüm Remus, fakat yaptıkları büyü-"
"O büyüyü yapabilmeleri için onlara Arthur veya diğerlerinin kanı gerekli, Albus." diyor Alastor düz bir ses tonuyla. "Ki onun kanına ulaşmış olmaları demek, bizim onların Bakanlık'a sızdıkları teormizi kanıtlıyor."
"Bugün, size yeni üyesimizi tanıtıracağım." diyorum, ortadaki fısıldaşmayı kesmek için. "Hermione." diyerek kapıya doğru sesleniyorum. Kapı hafifçe aralanıyor ve Hermione Granger, döneminin en parlak öğrencisi, herkesin şaşkın bakışları arasında yanıma geliyor.
"Albus, o daha çok-"
"Genç ve en az bizler kadar yetenekli." diye kesiyorum Minerva'nın sözünü. Minerva'nın buna bozulduğunu bakışlarından anlıyorum ama elimden bunu düzeltmek için hiçbir şey gelmiyor. "Hermione, canım, aramıza hoşgeldin." diyorum, ona sarılarak.
"Teşekkürler, Profesör," diyor Hermione, nezaketinden ödün vermeksizin. "Sizlerin arasında olmak gerçekten gurur verici."
"Ve seni aramıza görmek de öyle." diyor Tonks, yavaşça. "Ama şimdi bu güzel anı bozmayı ne kadar istemesem de, Arthur'un ölümü gerçeğni değiştiremiyoruz. Ve saldırıyı kimin yaptığını bilmediğimizi de."
"Hermione de tam o nedenle burada." diyerek sözünü kesiyorum Tonks'un. Kaşlarını çatarak bana bakıyor. Tıpkı diğer herkes gibi. Artık açıklama yapmamın zamanı geldiğinin farkındayım. Hermione'ye oturması için işaret ediyorum ve o da oturduktan sonra kendi sandalyeme oturup "Hermione, Arthur'un öldürüldüğü gece Kovuk'taydı." diyorum tek seferde.
Bunun üzerine her kafadan ayrı ayrı sesler çıkıyor. Bu karışıklığı susturmak için genizmi temizler gibi yapıyorum ve Hermione'ye söz veriyorum. Kız sesini temizledikten sonra olanları anlatıyor yavaşça. "Bay Weasley'nin geleceği saatlerdi. Hepimiz masaya oturmuş, onun gelişini bekliyorduk. Bayan Weasley, kocasının geleceğini müjdeleyen saatin ötüşüyle kapıya gittiğinde, Bay Weasley'nin sesini duymayınca hepimiz şaşırdık. Daha önce hiç böyle olmamıştı. O an Bayan Weasley'nin Bay Weasley'e nereye baktığını sorduğunu hatırıyorum. Bayan Weasley kapının dışına doğru bir adım attığında, bizler de ayağa kalktık ve cama doğru ilerledik. Ron o sırada kulağıma babasının işte çok yorulduğunu ve artık oradan ayrılması gerektiğini söylüyordu. Fred, arkamda babasının neye baktığını soruyordu. Oradaki çocuğu kimsenin görmediğini o zaman anladım. Ve o anda Bay Weasley, Bayan Weasley'ye bizi korumasını seslendi ve ardından o-"
"Arthur'un ölmeden önce son gördüğü kişi, eşiydi," diyorum yavaşça, Hermione'nin daha fazla devam edemeyeceğini anladığımda. "Fakat aynı şey Hermione için geçerli değil. O, bunu yapanın kim olduğunu gördü."
"Peki kimmiş? Onu Azkaban'a tıkmak için sabırsızlanıyorum." diyor Remus.
"Onu hiçbirinizin tanıyacağını sanmıyorum." diye cevaplıyorum Remus'un sorusunu. "Daha önce belki bazılarınız bir ya da iki kere görmüştür fakat hayır, onu tanıyabilecek tek kişi, inatla toplantılarımıza katılmayı reddediyor."
"James'e bu konuda bile laf etmesen olmuyor, değil mi, Albus?" diyor Minerva, gözlerini devirerek. "Eğer ki Snape burada olsaydı-"
"Şayet, Minerva, çocuğunu ondan daha iyi tanıyabilecek başka hiç kimseyi tanımıyorum." Cümlemi bitirdiğim anda odaya bir sessizlik hakim oluyor. "Ve, ayrıca Severus artık James'in yaşadığından haberdar."
"Bunu nasıl yaparsın?" diye soruyor Remus öfkeyle. "Nasıl her şeyi riske edersin?"
"Onun sadakatini sınamam için gerekliydi bu." diye cevaplıyorum.
"Peki ya o çocuğun Harry olduğunu nereden biliyorsun, Albus?" diye soruyor Alastor, sakin bir şekilde.
"İşte burada, Severus'a verdiğim bilgi gizleniyor. James'in yaşadığını öğrenen Tom, artık Harry'nin rüştünü ispat etmesi gerektiğini düşündüğü için onu bir saha görevine gönderdi. Tek başına."
"Birimizin öleceğini biliyor muydun yani?" dyor Remus, ellerini masaya vurup ayağa kalkarak.
"Biliyorum, Severus'a bu kadar güvenmekle hata ettim." diyorum, sakinliğimi koruyarak. "Bunun sonucunun acısını ben de çekiyorum. Fakat artık ne yapacağımızı biliyoruz. Kehanetin gerçekleşmemesi için Çocuk ölmeli."
![](https://img.wattpad.com/cover/55689522-288-k458587.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Harry Potter: Eve Dönüş
FanfictionEtraftaki karanlığın son demleri de siliniyor yavaşça. Güneş yüzünü gösterirken ağır bir şekilde, artık dinlenme vaktinin geldiğini biliyorum. Derin bir nefes alıyorum boş sokakta ilerlerken. Düşüncelerimden sıyrılmak hiç bu kadar zor olmamıştı. Ark...