Gece her zamankinden karanlık. Acı, yoğun ve ben yokum. Öldüm, biliyorum. Ruhum, kalbim şimdi yerde cansız bir şekilde yatıyorken, ben hiç doğmamış olmayı diliyorum. Ve biliyorum, bu benim sonum.
xxx
Albus'un sözlerinin benim için hiç anlamı yok artık. Hayatın bir anlamı yok. Duymak, görmek ya da tatmak istemiyorum. Hayır, ölmek dışında hiçbir şey istemiyorum. Yaşamak acı verici ve anlamsız. Boş. Benim kadar, eskiden kalbimin olduğu yer kadar boş şimdi. Ve o boşluk her geçen saniye beni içine çekiyor. Bedenimi kaplıyor. Ruhumu ele geçiriyor. Olduğum adamdan başka bir şeye dönüştürüyor beni. James Potter saatler önce, eşi ve oğlu Voldemort tarafından öldürüldüğünde, onlarla birlikte öldü. Ben sadece bir yanılgıdan ibaretim. Boş bir beden. Et yığını. Fazlalık.
"Gözlerimin içine bak!" diyor Albus, suratımı avuçlarının arasına almış ve ona bakmam için beni zorluyor. Onun mavi gözlerinde de acıyı görüyorum. Ama hayır, onlar benimkiler kadar boş bakıyor olamazlar. Benimkiler kadar acıyor olamaz canı. O kaybetmekte olduğu savaşın acısını çekiyor, gelecekte kaybedeceği savaşın acısını. Benimki kaybettiğim bir savaşın acısı. Ben zaten yenildim.
Onlar öldü diye haykırmak istiyorum o adama ama yapamıyorum. Ağzımdan kelimeler çıkmıyor. Boğazımda düğümleniyor her bir harf. Birleştiremiyorum sözleri. Sesler bir araya gelmiyor, dağılıyorlar parçalanmış ruhumda.
"Onların ölümünü boşa çıkartmayacaksın." Diyor Albus, çok şey biliyormuş gibi. Ne biliyor ki? Kimi kaybetti bu zamana kadar? Hangi sevdiğini koruyamadı? Öldü mü o da benim gibi? Çürüdü mü benliği içinde? Hayır. Nereden bilecek ki? Yaşamanın ne denli acı verdiğini nereden bilecek?
"Öldüler!" diyorum dişlerimin arasından. En azından benim demeye çalıştığım şey bu. Albus'un ne duyduğunu bilmiyorum. Yerde, dizlerimin üzerinde, Albus ona bakmam için yüzümü tutuyor halen ve ben onun karşısında kendimi tutmaksızın ağlıyorum. Gözyaşlarıma engel olmak düşüncesi yok aklımın hiçbir köşesinde. "Lily-"
Albus gözlerimin içine bakarken onun da gözünden bir damla yaş boşalıyor aşağıya, yere. "Acını biliyorum," diyor. "bu benim de suçum, James. Sirius'a fazla güvenmişim-"
"Öldürdünüz mü onu?" diye soruyorum adını duyduğum anda. Onun daha fazla nefes almasını istemiyorum. Hayır, yaşamamalı. Karımın ve oğlumun canına neden olan o adam, daha fazla nefes almamalı.
"Azkaban'da-"
"O zaman ben yaparım!"
xxx
"Cokeworth'ün çok mantıklı bir seçim olduğunu düşünmüyorum." Diyor Remus, etrafına bakınarak ilerlerken. "Hatırladığım kadarıyla o Snape denen sümük torbası da buralarda oturuyordu, değil mi?"
Yürümeye devam ediyorum karanlık yolda. Burada olmam gerektiğini biliyorum. Başka bir yer değil, burada olmak zorundayım. "Spinner's End." Diyorum durağan bir şekilde. "Buradan otuz ya da kırk adım uzakta bir ev."
"Çok mantıklı, gerçekten." Diyor Remus, bana delirmişim gibi bakarak. "Voldemort'a senin yaşadığını söylerse-"
"Karıma kavuşurum, Remus." Diyorum onun susturmak için yolun ortasında durup, ona bakarak bıkkınlıkla. Gözlerimdeki uyarıyı aldıktan sonra başını öne eğiyor ve bir daha konuşmayacağını belirtmek için elini ağzına götürüp bir fermuar çekiyormuş gibi hareket yapıyor.
Lily'nin çocukluğunu geçirdiği evin önüne geldiğimizde birkaç saniye duraksıyorum. Eve bakıyorum öylece. Kırılmış camlarına ve yıkılmış ön cephe duvarlarına. Aradan evin içine doğru bakıyorum. Ve Remus yine dilini tutamıyor. "Eğer o salak seni fark ederse, uğruna yaşadığın şeyi yapamayacaksın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Harry Potter: Eve Dönüş
FanficEtraftaki karanlığın son demleri de siliniyor yavaşça. Güneş yüzünü gösterirken ağır bir şekilde, artık dinlenme vaktinin geldiğini biliyorum. Derin bir nefes alıyorum boş sokakta ilerlerken. Düşüncelerimden sıyrılmak hiç bu kadar zor olmamıştı. Ark...