15*

288 16 14
                                    

Medyada Maria Mena-Growing Pains var, bölümü onu dinleyerek okuyabilirsiniz.

Heathrow Havaalanı, benim için yeni bir başlangıcın ilk adımı olmaya hazırlanıyordu. Hoparlörden on dakika sonra inişe geçeceğimizi duyuran anonsla kulaklıklarımı çıkartarak eşyalarımı çantama toplamaya başladım. Kol saatimi sekiz saat ileri aldım. Jet lag denilen olay ilk gün başımı ağrıtacağa benziyordu.

Biraz önce jet lag demiştim değil mi? Vazgeçtim, başımı asıl ağrıtacak olan şey kesinlikle soldan akan trafik olacaktı. Havaalanından dışarı daha ilk adımımı atar atmaz yoldaki görüntü başımı döndürmüştü ve ben de zaman kaybetmeden hemen bir taksi durdurdum.

Bavullarımı bagaja yerleştirince arabaya binen taksiciye, babamın çok yakın arkadaşı olan, Andrew amcanın otelinin adını verdim. Normalde babam benim için Londra'da bir daire satın almıştı ama zamanından önce Londra'ya geldiğim için evimin içi eşya konusunda fakirdi.

Amerika'da şu anda saat gecenin üçü olmasına rağmen telefonumu çıkardım ve ilk önce Rachel'ı arayarak ona haber verdim.

"Uyandırdığım için üzgünüm Rach."

"Delirdin mi sen, uyumuyordum ki."Dedi Rachel gülerek. "James Corden'ın tekrarını izliyordum."

"Ban de şu an Heathrow'dan çıktım ve otele gidiyorum." Dedim ve aynı anda Rachel'ın tarafında bir hareketlilik oldu."Rachel, iyi misin?" diye sordum telaşla.

Rachel'ın sesi birkaç saniye sonra nefes nefese olarak yeniden duyuldu. "Sanırım burnumu kırdım. Bak ne diyeceğim Courtney, gece Skype yapalım olur mu yani senin gecenle burda sabah olacak işte öyle anladın sen beni değil mi?"

Gülerek "Ne zaman şu telefonu başının tepesinde tutmamayı öğreneceksin acaba?"dedim. "Müsait olduğunda mesaj atarsın, iyi geceler." Aramayı kapattım ve hızlı aramadan babamın üstüne bastım.

"Benim güzel kızım nasılmış?" Diye, daha ilk çalışında telefonunu açtı.

"Gayet iyim baba."diye cevap verdim. "Otele gidiyorum. Siz nasılsınız?"

"Ben otelde sabahlıyorum bu gece tatlım, düzeltmen gereken bazı işler var. Anneni de ara istersen."

"Bu saatte mi?" diye atladım. "Açacağını hiç zannetmiyorum, ben onu daha sonra ararım." Asıl demek istediğim ise Annemle konuşup, onun buz gibi sesini duyup moralimi bozmak istemiyorumdu. "Bugün kendime İngiltere hattı alacağım zaten."

"Nasıl istersen, sonra görüşürüz o halde."

"Görüşürüz baba."

Başımı geri yaslayarak gözlerimi kapattım ve taksici arabayı durdurana kadar, sırf anneme inadıma geldiğim bu ülkede başıma geleceklerden bihaber olarak sadece o anın tadını çıkardım.

Taksicinin, yere bıraktığı çekçekli bavulumu sürüyerek otele girdim.

"İyi günler, Andrew Brown ile görüşecektim."dedim resepsiyonda duran görevliye.

İnsan bavulu ile bir otele girerse tek amacı vardır oda istemek, patronla görüşmek için gelenler, daha çok resmi kıyafetler giyer ve evrak çantası taşırlar. Ben ise on saat önce yapmış olduğu at kuyruğu çoktan bozulmuş olan yırtık şortlu bir paçozdum.

"David Huntington'ın kızı derseniz beni tanıyacaktır."diye devam ettim, benim gibi bir paçozu, patronuyla görüştürüp görüştürmeyeceğine karar vermeye çalışırken konuşmayı unutan kadına.

I Need You (Liam Payne Fanfiction)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin