23*

115 6 3
                                    


22.Bölümden

Sonsuza kadar sürmesini istediğim bu sessizliği bozan, sehpanın üzerinde duran telefonumun zil sesi olmuştu.

Sesle birlikte bakışlarımız otomatik olarak telefona kaydığında, ikimiz de ekranda çıkan Aaron ismi ve O'nun beni öperken ki olan arama fotoğrafıyla karşı karşıya kalmıştık.

Gözlerimiz ekrandan ayrılıp, yeniden birebiriyle buluştuğunda, Liam ellerini yere indirdi. Bu fotoğrafı silmeyi unutacak kadar aptal olamazdım!!

***

Liam kendini geri çekmiş telefonuma bakıyordu. "Açsan iyi olacak sanırım." Ses tonu kesin ve sertti.

Söyleyecek sözüm olmadığı için telefonuma uzandım. Mesajlarına cevap vermedikten sonra nasıl beni aramaya cesaret edebilirdi. Tabi ki de açmayacaktım ama tek olduğum bir ara onu arayıp, derdinin ne olduğunu öğrenme vaktim çoktan gelmişti.

Telefonu elime aldım. "Hayır!" Red tuşuna basıp telefonu kenara fırlattım ama kafamı kaldırdığımda Liam'ın çoktan odadan çıkmış olduğunu gördüm. Ben daha ayağa kalkamadan da dış kapı açılmış ve gürültüyle geri kapanmıştı.

Aaron denilen o şeref yoksunu, varlığında beş senemi yemişti zaten ve yokluğunda yine hayatımı mahvetmeden duramıyordu. Liam'a bunun açıklamasını nasıl yapacaktım ya da beni dinleyecek miydi? Açıklama yapmam gerekiyor mu onu bile bilmiyordum.

Hayatımı mahvettiği için içimde Aaron'a karşı dayanılmaz bir öfke vardı. Şu an deli gibi çığlık atıp, bir şeyler kırıp dökmek istiyordum. Başka türlü kendime gelip rahatlayamayacaktım. Yanımda duran yastığa başımı gömdüm ve avazım çıktığı kadar bağırarak çığlıklarımı  yastığa gömdüm. Bir yandan da koltuğa yumruk atıyordum. Nefesim kesildiğinde yüzümü yastıktan kaldırdım ve ortada duran sehpaya olabildiğince güçlü bir tekme salladım. Tekmenin etkisiyle sehpa sağa yamuldu ve üzerinde duran mermer vazo içindeki çiçeklerle birlikte devrilip, üstteki camı çatlattı.

Sinirim hala geçmediği için sehpayı birkaç kere daha arkası arkaya tekmeleyip durdum. En sonunda sehpa duvara dayandığında "Lanet olsun!"diye bağırarak son bir tekme daha attım ve kafamı kaldırıldığımda Louis ve onun arkasında duran Zayn ile göz göze geldim. Liam'ın arkasından gitmemiş olabilecekleri hiç aklıma gelmemişti. İkisi de şaşkınlık içinde bana ve sehpaya bakıyorlardı.

Louis'nin ağzı bir şey söylemek için aralanır gibi oldu ama sonra bundan vazgeçerek dudakları yine çizgi halini aldı.

"Bu sefer onu kendi ellerimle geberteceğim."

Zayn, önünde duran Louis'yi ittirdi. Yanıma gelerek bana sarıldı. Zayn'in kollarını etrafımda hissettiğimde, yaptığım salaklık yüzünden ağlayacak konuma gelmiştim ama bugün o kadar çok ağlamıştım ki tek damla akıtacak gözyaşım dahi kalmamıştı. Ben de Zayn'e sıkı sıkı sarılarak duygularımı dindirmeye çalıştım.

"Liam bir şey yapmadı Zayn." Kollarımı etrafından çektikten sonra bir yere oturma ihtiyacı hissetmiştim.

"Ama- ama kapıyı çarpıp çıktığını duyduk."dedi Louis.

Ürkek adımlarla bize doğru yaklaşırken hala şaşkınlıkla bakıyordu. Elinde, biraz önce sehpanın camını çatlatan vazo vardı. Yerine koymadan önce, incelemek için elinde birkaç kere çevirdi.

"Bilmiyorum. Biz aramızı düzelttikten sonra telefonuna mesaj geldi ve o da çıktı işte." Omuzlarımı silktim.

Böyle bir açıklamada bulunarak topu Liam'a atmış olmuştum. Artık ister gerçeği söylerdi, isterse benim yalanımı devam ettirirdi. Benim aramızda geçenler hakkında düşündüğüm şeyin Liam'da ne ifade ettiğini bilmiyordum sonuçta. 

I Need You (Liam Payne Fanfiction)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin