-43.Bölüm-

52.6K 1.5K 113
                                    

12.06.2017

***

Zaman yanımdan öylece akıp geçerken, artık onu takip etmeyi bırakmıştım. Günlerim hergün aynı şekilde illerliyor ve değişen hiç birşey olmuyordu. Hafta içi sabahları annem beni yataktan kaldırıp, zorla birşeyler yedirmeye çalıştıktan sonra, beni okula götürüyordu. Okulda kendi elleri ile beni Yakut ve Emre'ye teslim ettikten sonra, yanağıma bir öpücük koyup işine gidiyordu.

Okulda ise Emre ve Yakut kendi aralarındaki problemi tamamiyen unutmuş yada bir kenara itmiş gibi, sadece benim ile ilgileniyor ve beni bir saniye bile olsun beni yalnız bırakmamaya özen gösteriyorlardı. Onlar böyle yaptıkça kendimi daha kötü hissediyor ve kendimi sanki kendine birşey yapmak için zaman kollayan biri gibi hissetmemi sağlıyordu.

Belkide gerçekten öyle birşeyden korktukları için, yalnız bırakmak istemiyorlardı beni?

Derslerde genellikle sessiz kalmayı tercih ediyordum. Ögretmenler bana bir soru sordugunda ise cevabı bilmedigimi söyleyip olaydan kurtulmaya çalışıyordum. Tabikide bazi ögretmenlerin bu durum hiç hoşlarına gitmiyordu ama sınavlarda iyi notlar aldığım için, birşey söylememeyi tercih ediyorlardı.

Burak hariç demek dogru olur. Okula tekrar gelmeye başladığım ilk günlerde, bir kaç kere benimle konuşmaya çalışsada, benim onunla konuşma hatta yüzünü bile görme gibi bir isteğimin olmadığını anladığında bırakmıştı. Bana söylediği tek şey 'Baban için gerçekten çok üzüldüm. Başın sagolsun' olmuştu. Benden aldığı cevap ise sadece sessizlik.

Zaten o günden sonra, onu sadece derslerde görüyordum. Onu gördügüm her an içimde gizledigim acının yarası kabuk baglamaya başladığında, o kabuklar bir anda ortadan kayboluyor ve yaram tekrar kanamaya başlıyordu. Parmağına takmış oldugu yüzügü ise, ilk başlarda hep görsemde, son zamanlarda onunla olan dersimde, bakışlarım hep o yüzükte takılı kaldığını fark ettiği için, derse girmeden önce yüzügünü çıkarıp saklıyordu. Bunu yapması beni iyi hissettirmek yerine, daha kötü hissetmemi sağladı.

Sıra arkadaşım Çetin'dede büyük denilemiyecek ama küçük de sayılamayacak değişiklikler vardı. Artık bana eskisi gibi soguk bakmıyor ve davranmıyordu. Sıcak davranıyorda diyemem ama yinede, eskisi gibi soguk degildi. Benimle gerekmedikçe konuşmuyor ve eskisi gibi benden uzak durmayı tercih ediyordu.

Anlamadığım bir şekilde Emre ve Yakut ile iyi arkadaş olması, tenefüslerde onunda yanımızda olmasını saglasada, yinede aramızda fazla değişen birşey yoktu. Bana atmış oldugu üzgün bakışları bazen yakalasamda, yakaladığımı fark ettigi anda, hemen o duygusuz haline bürünüyor ve o duyguyu onda görüp görmedigim konusunda beni düşündürüyordu.

Okuldan çıktıktan sonra ise, Yakut ile babamın defnedildigi mezarlığın kapısının önüne kadar gidiyor ama içeri girmiyorduk. Yakut benim yanımda durup, içeri girmemi beklese bile, ben kendimde o gücü ve istegi bir türlü bulamadığım için, saatlerce o kapının önünde bekledikten sonra bize gidiyorduk. Ne zaman oraya dogru gitsek, bugün başaracağım diyorum kendime. Ama o kapının önünde durdugumda, herşey bir anda değişiyor.

Eve geldigimizde, Yakut ile deli gibi sınavlara çalışıyorduk. Bazen gece geç saatlere kadar çalıştığımız bile oluyordu ama bundan şikayetçi degildim. Bu sayede herşeyi biraz olsun unuta biliyor ve acımı yok saya biliyordum.

En kötüsü ise, akşam yatağıma yattığımda, gün boyu kaçmayı başardığım ama yattığımda kaçmayı başaramadım acılar. Geceleri o kadar kötü oluyorlardıki, dayanamayacak hale geldigimde, dışarıdaki soguga aldırmadan balkona çıkıp, saatlerce orda öylece oturuyordum. Soguk bedenimi uyuşturdugunda, içimdeki acıda uyuşup kayboluyordu. Bu yaptığımın iyi birşey olmadığını ve zırt pırt hasta olmamı sağladığını bilsemde, gece her yerimi saran açılardan kaçmak için yapabilecegim tek şey buydu.

Aşk-ı Esaret- AnkaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin