Uçları hafif ıslak olan saçları ile oynadı. Parmaklarını kısa saçlarından çekti ve önümüzde duran barcakların etrafına doladı. Morpheus, sıcak olan her şeyin soğumasını beklerdi. Yıllar sonra bile değişmiyordu. Gözlerini yanımızda duran camdan çekti ve bana baktı. Gözlerinde ki ışıltıyı göremiyordum. Bir şey düşünüyordu. Ela gözleri birden canlandı.
"Yok."
Dudaklarımı fincandan çektim ve tabak altlığına geri koydum. Kırmızı deri koltuğun üzerinde oturup bana öylece bakarken, bir zamanlar izlediğimiz eski bir filmi hatırladım. Kız da onun gibiydi. Dalgın ve soğuk kahve seven biriydi.
"Ne yok?"
Önünde duran saçlarını kulağının arkasına attı. "Sevdiğim biri yok."
"Dünden beri bir şeyin var Morph. İyi misin?"
Derin bir nefes aldı. "Dün Mali'yi gördüm."
Ah, bütün sorun şimdi çözülüyordu. Kafasını eğerek kahvesine baktı. "Márx'ı görmeyeli üç yıl oluyor Calum. Onun ne yaptığını merak ediyorum. Bazen salona gelip 'ben sörfçü olmaya karar verdim' deyişini hatırlıyorum. Acaba gerçekten sörf mü yapıyor? Ya da bana aptal hikayeler anlatır, okulundaki genç kızlardan bahsederdi, acaba yazar mı oldu? Bazen ise çatıda öylece yatıp yıldızları izlediğini hatırlıyorum. Birkaç şiir okur ve bana Mali ile yaptıklarını anlatırdı. Acaba her şeyi yaşadığını düşünüp öldü mü? Bunların hepsini merak ediyorum."
Kahvemden bir yudum aldım. Márx'ı ben de merak ediyordum. Ailede en çok Morpheus ve Márx'ın ne olacağını merak ediyordum. Morpheus omuz silkti.
"O hep bu kadar bencildi. Annem ne zaman çikolatalı kurabiye yapsa ilk çıkanları o yerdi. Ailemizin bize aldıkları hediyelerden eğer benimkini beğenirse, onu alırdı." Gülümsedi. "Arkadaşları ona zorla bir şey yaptıramazdı. Canı ne istiyorsa onu söyler ve onu yapardı. Sadece kendi mutluluğunu düşündüğü için bencil olduğunu yüzüne bağırarak söylemek istiyorum ama bazen kıskanıyorum."
Yutkundu ve parmakları titredi. "Ailesini hiç umursamadan, her şeyi bırakıp sadece istediği yolda ilerlemek için gitti. Düşünebiliyor musun Calum, arkada kalan kimseyi düşünmeden, korkmadan, geri adım atmadan gitti."
Márx ve Morpheus'un en belirgin özellikleri buydu. Márx, mutlu olmak için var olmuştu, Morpheus mutlu etmek için var olmuştu. Morpheus kahvesinden bir yudum alırken beceriksizce gülümsedi. "Nedensiz bir şekilde özlüyorum. Beni evde sürüklemesini, okul çıkışlarında almasını, ödevlerime şeker bulaştırmasını, Fransızca da benden iyi olmasını ve bana her doğum günümde unutmayacağım hediyeler bırakmsını özlüyorum."
Abla kardeş veya ağabey kardeş olmanın farkı buydu. Anne ve babanız da olduğu gibi bir sevgi yoktu. Kardeşler arasında hep bir gizli bağ olmuştu. Ne kadar nefret etsekte, en sevdiklerimiz o olmuştur. Morphues'u anlayabiliyorum. Anne ve babandan bir gün ayrılacağını ilk okuldan beri biliyor oluyorsun ama kardeşine böyle ayrım yapamıyorsun. Seninle yaşlanacağını düşünüyor, ondan ayrılmayacağını sanıyorsun. Márx'ın aniden gidişi, Morpheus'u bu yüzden derinden etkilemişti. Morpheus, Márx'ın onu terk edişini kabullenememişti. Anne ve babası Márx'ın kendi ayakları üzerinde durması için gittiğini söylesede Morpheus bir daha gelmeyeceğini biliyordu.
İkimizde derin bir iç çektik. "Ben varım Morpheus."
"Sen de gideceksin Calum. Hayranların, müziğin ve grubun artık vazgeçilmezin olacak."
"Ve sen. Sen hep vazgeçilmezimdin."
Bunu o da biliyordu. İstersem ben Japonya'da olayım, Morpheus'un tek bir defa telefonda 'Sana ihtiyacım var' sözlerini duysam, yanına gelmem için daha fazla nedene ihtiyacım olmazdı. İlk uçakla yanına giderdim. Çok abartı gibi geliyor ama bunun adı fedakârlıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Untimely
Fanfictionİlk defa doğum günüme zamanında geldin ve gidişin zamansız oldu. @oldhearts