Hastahaneden çıkalı yaklaşık bir hafta oluyordu. Fiziksel olarak gittikçe iyileşiyordum fakat, psikolojim tamamiyle çökmüş durumdaydı. Her gece yanımda biri bekliyordu. Yoksa gecenin bir yarısı ya sinir krizi geçiriyordum ya da kendime zarar vermeye başlıyordum.
Herkes bana karşı yapıcı davranmaya çalışıyor, yanımda yaşadığım olaylardan kimse bahsetmiyordu bile.Bu süre içerisinde tabiki bana en büyük desteği veren Christina'ydı. Peterla birlikte hergün yanıma uğruyor, beni iyi hissettirmek için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlardı.
Tobias... Eve geldiğimden beri onu hiç görmedim. Christina'ya göre ikimizinde zamana ihtiyacı varmış. Yaşanabilecek en kötü şeyi yaşamışız ve aklımız çok karışıkmış. Ona her ne kadar sinirli olsam da aslında şuanda tek ihtiyacım olan kişi o. Kolunun altına sarılıp, o huzur verici kokuyu içime çekmeye o kadar çok ihtiyacım var ki... Ama yapabilir miyim? Bebeğimi kaybettim ben! Tüm suçu ona yüklemem doğru mu? Benim hiç mi hatam yok?..
***********
Yine güneşsiz bir sabaha uyanıyorum. Fakat diğerlerinin aksine gece boyunca hiç kalkmadım. Yeni bir kriz de olmadı. Bunun iyiye işaret olabileceğini umuyorum. Her şey bu günden itibaren yeniden başlayabilir. Hayatıma son vermek yerine, tüm düzeni baştan kurabilirim. Bu beni çok yorar fakat hiçbir şey için geç değil diyerek doğruca salona gidiyorum. Christina beklemişti gece yanımda. Ve bekleyiş onun içinde oldukça yorucu olduğundan uyuyakalmış. Onu uyandırmadan kahvaltı hazırlamaya koyuluyorum. Christina'ya, artık yanımda birilerinin kalmasına gerek olmadığını söylemeliyim. İyileşiyorum, düzeleceğim ve kendi ayaklarımın üzerinde tekrar durabilmek için kimseye ihtiyacım olmamalı!
Sofraya son dokunuşları yaparken Christina mutfağa giriyor. Yeni uyanmış olmasının verdiği sersemlikle gözlerini ovalıyor ilk önce. Sonra bir bana bir de masaya bakıyor.
"Tris!" Diyor oldukça şaşırmış bir ifadeyle." İyi misin? Ne zaman uyandın? Bana neden haber vermedin? Sen niye yoruluyorsun ki, keşke bana haber verseydin!" Diye binbir türlü sorularını sıralıyor.
"Chris, sakin ol lütfen. Uyandığımda kendimi iyi hissediyordum. Hem sende benle uğraşmanın verdiği yorgunlukla uyuyakalmıştın. Seni uyandırıp hadi bana kahvaltı hazırla diyemezdim değil mi? Üstelik bir kahvaltıyı hazırlayamayacak kadar da hasta değilim." Dedim sonunda biraz da sitem yaparak.
"Tamam, haklısın. Üstelik seni yeniden böyle görmek beni mutlu etti. Neyse, ee neler hazırladın bakalım, kurt gibi açım gerçekten!" Diyerek birden masaya yumuluyor canım arkadaşım.Az sohbetli olan kahvaltımızın ortasında konuşmaya başlıyorum.
"Chris, ben tekrardan çalışmaya başlayacağım."İlk duruyor, sonra bana bakıyor.
"Tabiki eski hayatına geri döneceksin Tris, ama daha çok erken. Tam olarak iyileşmedin bile!"
"Işte asıl iyileşmem için bu gerekli! Kendimi toparlamaya başlamam lazım. Yeniden tek başıma bur düzen kurmam lazım.""Ne demek tek başına? Sen hiçbir zaman tek başına değilsin ki! Etrafındaki insanların farkında değil misin?"
"Tabiki farkındayım... Ama... Her neyse. Bir şey sormak istiyorum. Tobias nerede? Haberin var mı?"
Kafasını öne eğiyor ilk önce. O zaman anlıyorum. Konuşmanın devamı zor olacak.
"Evindeymiş. Yani Evelyn'in evinde. Peter her sabah onu ziyarete gidiyor. Ki onun da durumu senden pek farklı değil. İkinizde çok büyük bir olayla sınandız Tris! Verdiğiniz tepkiler çok normal!""Yani onun beni hiç merak etmemesi de çok normal!"
"Merak etmediğini de nereden çıkarıyorsun? Her akşam sen uyuduktan sonra beni arıyor. Gününün nasıl geçtiğini şuan iyi olup, ne yaptığını soruyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Everything Has Changed - Uyumsuz FanFiction
FanfictionUyumsuz serisi hiç de istenilen gibi bitmedi değil mi ? Peki bu son hayranlar tarafından istenilen şekilde tekrar yazılsa... Eğer sizde benim gibi Tris&Tobias aşkının ölümsüz olması gerektigini düşünüyorsanız bir göz atın derim:)