"GÖTÜR BENİ BURADAN"

437 116 39
                                    

Günler, haftalar, aylar ne kadar zaman geçmişti bu eve geldiğim den beri kim bilir? Peki Aypars ile yaşadıklarımın üzerinden ne kadar zaman geçmişti? Bir, iki yada üç.. yok yok kesinlikle dört gün.

'Unut bunu! Hiç yaşanmadı farzet' bu cümle neden etkili olmuyordu yüreğim de.. Yaşanmadı farzedemiyordum işte, kendimi düşünmekten alıkoyamıyordum.

Yaklaşık 2 saattir Ceylin'i dinliyordum. Sahi dinliyor muydum? Aklımı, fikrimi, zikrimi bana dair herşeyi almıştı elimden buz kütlesi.

"Sen beni dinlemiyor musun?" sesini yükseltmesinden dolayı hafif irkilip başımı yasladığım yatak başlığından kafamı öne eğip bakışlarımı ona yönlendirdim. Ne kadar süredir tavanı izliyordum? Hiç bir fikrim yoktu açıkcası.

"Anlamadım? Ne dedin?" sesim son zamanlar da bana bile yabancı gelmeye başlamıştı.
Ceylin giysi dolabımın kapağını kapatıp yanıma yaklaşarak yatağımın kenarına oturdu.

"Neyin var Çisem?"

"Neyim varmış ki?"

"Soruma soruyla karşılık verme! Bunu önceden de yapardın. Son bir kaç gündür fazlasıyla dalgınsın, oldukça da düşünceli. Eskiden herşeyi paylaşırdık, aramız da gizli saklı hiç birşey olmazdı. Yani sen hafızanı kaybetmeden önce. Ama şuan sana ulaşamıyorum hemde hiç bir şekilde." bu kız bazen çok konuşmayı abartmıyor muydu? Hayır yani insan bir soluklanırdı. Kollarından tutup sertçe sarstım, bu hareketim gözlerinin kocaman olmasına neden oldu.

"Kes sesini artık! Kapat şu hafıza kaybı olayını. Hatırlıyorum anlıyor musun beni? Herşeyi karesi karesine hatırlıyorum. Malesef ki kaybetmedim hafızamı! Silemedim yaşadıklarımı!"

İçimde ki öfke neydi, kimeydi bilmiyordum ama nasibini alan Ceylin olmuştu. Şoka girmiş gibi yüzüme öylece bakıyordu. Kocaman açılan gözleri mümkünmüş gibi daha da büyümüştü sanki. Tekrar sarsıp

"Kendine gel Ceylin!" diye bağırdım. Yerinde sıçrayarak kafasını iki yana salladı.

"N-neden pe-ki...?" devam edemese de sorusunu anlamıştım. Ellerimi ondan çekip gözlerimi sağa sola bakarak ondan kaçırdım. Yapmak istediğim kesinlikle bu değildi. Tam bu esnada aralık olan kapının yavaşça açıldığını fark ettim.

Karşımda gördüğüm kişiyle gözlerimin dolmasını engelleyemedim. Ceylin'in sırtı dönük olduğu için hala fark edememişti. Öyle farklı bakıyordu ki bir türlü ablam yükleyemiyordum. Hem çok boş...hemde çok.. öylesine bir bakıştı işte bu.
Hafif kırılmışlık da vardı sanki.
Hiç birşey söylemeden arkasını dönerek uzaklaştı. Ben bağırıp, çağırmasını beklerken buz kütlesi sadece gitti... Öylece gitti, hiç bir tepki vermeden, hiç birşey demeden.
☆☆☆

Farklı bir dünyadaydım şuan. Bana acı veren, ızdırap çektiren, kalbimin daha kabuk tutmamış yaralarını kanatmaya başlayan bir dünya.

Evin bodrum katın da bulunan müzik odasın da öylece enstrümanlara bakarken buldum kendimi. Buraya neden indim onu bile bilmeden hemde.

Köşe de dayalı olarak duran siyah elektro gitar, hemen onun az uzağında bas gitar, odanın ortası diyebileceğim yerde timbal, sol tarafım da bulunan org, odanın neredeyse yarısını kaplamış sağ tarafım da kalan batari..

Kendimi tamamen içeriye sokup kapıyı hafifçe iteledim. Kapının arkasın da kalmış az önce göremediğim piyano ile karşı karşıya geldim. Ayaklarımı sürüyerek iyice yaklaşıp, üzerine örtülmüş olan büyük bez parçasını piyanoyu görebilecek kadar kaldırdım.

Siyah rengiyle oldukça asil duruyordu. Uzun süredir kullanılmadığı siyah rengine tezat üzerine örtülü olan beyaz bez parçasının üstünde birikmiş tozdan belliydi. Bunu hangisinin çaldığını oldukça merak ediyordum.

KİRLİ BEDELLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin