10. BÖLÜM

38 0 0
                                    

Alex
***********
Etrafımda dolaşan suya baktım. Bir damlası bile bana değmiyordu. Vücudum bir kürenin içindeydi ve etrafı su ile kaplıydı. Ağzım açık şekilde olan biteni izlerken su şiddetini azaltıyor ama yükseltisini arttırıyordu. Şu havadan küre olmasaydı boğulabilirdim. Bunun nasıl oluştuğunu bilmiyordum ya da ne olduğunu.
Acaba bu şeyi ben mi yapmıştım. Mağarada benden başka kimsenin olmadığını sanıyordum.
Neredeyse mağarayı boydan boya kaplamış olan suya baktım. Yavaşça ilerliyordum. Ben nereye gidersem gideyim küre sanki bir casusmuş gibi beni takip ediyordu. Bunu ben yapmamıştım yani öyle sanıyorum. Etrafımda başka birileri olmalıydı. Beni bu küreye kötü işler için hapsetmiş olabilirdi ya da bir kahramanlık yapıp beni kurtarmak için koymuştu. Veya da bu şeyi ben yapmıştım. Kürenin dışındaki suya baktım. Fakat suyun bulanıklığından net bir şey göremiyordum. Anlaşıldığı kadar bakılınca hiç bir şey olmadığını gördüm.

Mağaradaki suya tekrar baktım. Mağaranın içindeki su sanki bir bardağa doluyormuş gibi doluyordu. Hem de hızlı bir şekilde. Susuzluktan kurumuş olan ağızımla yutkundum. Suya bakmak susuzluğumu daha çok arttırıyordu. Artık bacaklarım da bedenimi ayakta tutamıyordu. Oturmam gerekiyordu.
Taş olan zemine oturdum. Soğuk olmasını beklediğim zemin ne sıcak ne de soğuktu. Ilıktı. Biraz daha uzanıp yere tamamen yayıldım ve yattım. İşte tam o anda aklıma bir fikir geldi. Kürenin dışına dokunursam ne olurdu? Eğer sudan biraz içeri atabilirsem susuz kalmayabilirdim. Bu kadar şey yaptım ve hala ayaktayım. Bunu denemem lazımdı.

Yorgun olan bedenimi zar zor ayağa kaldırdım. Bunca olandan sonra gerçekten yorulmuştum. Elimi kürenin dışına uzattım. Hiçbir şey olmamıştı. Sadece elimin bir kısmı suda bir kısmı ise kürenin içindeydi. Bunca olaydan sonra buna şaşırmıyordum. Fakat suyun kıvamı garipti. Sıvı olmasını beklediğim su reçel kıvamındaydı. Elim ile suyun bir kısmını tuttum. Suyu tutabiliyordum. Elimi kürenin içine su ile birlikte çektim. İşte bu gerçekten hayret vericiydi. Su kürenin içinde dolaşıyor ve sanki yerçekimi olmayan ortamdaymış gibi uçuyordu. Tekrar yere uzandım. Suyu yavaşça elimle kavradıktan sonra oynamaya başladım.
Gerçekten çok susamıştım ve ben elimdeki su olduğunu tahmin ettiğim ama emin olamadığım şeyle oynuyordum. Acaba bu şeyi içebilir miydim? Benim bildiğim su bal gibi değildi. Ama ben çok susamıştım ve daha fazla dayanamazdım. Bu kürede ne kadar duracağımı da bilmiyordum. Az veya çok olabilirdi. Hayatta kalmalıydım.
Belimdeki acıyla doğruldum. Taş olan zemin sırtımı ağrıtıyordu. Tekrardan elim ile suyu kavradım. Ağzıma doğru götürdüm.
Bu suydu....
Elimde tuttuğum suyu içmeye başladım. Tahmin ettiğim gibi tatlı su değildi. Tam aksine tuzluydu. Aynı deniz suyu gibi. Yüzümü buruşturarak içtiğim suyu bitirmiştim. Şimdiyse yapacak Hiç bir şey yoktu.
Artık can sıkıntısıyla baş edemiyordum. Ne konuşacak biri ne de telefonum. Hepsi Moskovada kalmıştı. Evim, okulum, onları pek sevmem de ailem, arkadaşlarım, telefonum ve anılarım. En değerli varlığım olan anılarım beni üzen, gülümseten, şaşırtan tek şeydi.
Evden ilk kaçtığım günü dün gibi hatırlıyorum. 13 yaşındaydım ve ailem ile kavga etmiştim. Evimiz şehirden az çok uzaktı o zamanlar. Daha sonra gürültülü ve kirli olan şehrin yakınlarına taşınmıştık. Ev şehirden uzak olduğu için etraf orman doluydu. Şu anki gibi bilmediğim yere doğru koşmuştum. Aşırı kızgındım ne yaptığımı bilmiyordum. Daha sonra nerede olduğumu bilmediğim aklıma gelmişti. Ama geldiğim yolu hatırlıyordum. Annem bana değer versin diye biraz daha kalmaya karar vermiştim. Az daha ilerledikten sonra ise yıkılmış bir kulübe bulmuştum. Aslında pek de yıkık sayılmazdı. Çatısı hala sağlam olan kulübenin yosun tutmuş duvarları ve penceresi hasar görmüştü. Soluk olan pembe boyası ise kulübeyi daha eski gösteriyordu. Korkmadan kulübenin içine girmiştim ve içerisi dışarısından daha da yıpranmış haldeydi. Ben de bu evi çok sevmiştim. Bir kaç düzenleme ve onarım yaparsam bu evi düzeltebilirdim. Evi biraz daha inceledikten sonra arka bahçesi olduğunu fark etmiştim. Güneşin yere vurmasıyla parlak olan çimenlerin üstünde yosun tutmuş meşe renginde kırık çitler duruyordu. Burayı kendim için güzelleştireceğime söz vermiştim. Öyle olmuştu. Annemle kavgamızı unutup eve koşmuştum. Babamın alet çantasını ve kumbara da birikmişolan paraları almıştım. 2 garajımız vardı. Birisine arabayı diğerine de işe yaramayan malzemeleri koyardık. Bende 2. Garaja gidip minder pembe boya ve fırçalarını almıştım. Tekrar o küçük kulübeye gidip orayı kendime göre halletmiştim. Ne zaman ailem ile kavga etsem oraya kaçtım. 3 yıl sonra şehire taşınmıştık. O kulübeye ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu.
Çok yorulmuştum. Bu olanlar bana fazla gelmiş olmalıydı. Uykum da gelmişti. Ellerim i başıma koyarak yattım. Artık göz kapaklarımı durduramıyordum. Yavaşça kapandılar.

Arkadaşlar bölüm geç geldi bunun için özür dilerim. Ama okul zamanında olduğumuz için derslerden yazamıyorum. O yüzden kitabın bölümleri geç gelirse kusura bakmayın.

Bölümlerde düzeltme yapabilirim çünkü yazdıklarım kısa olmuş ve ayrıntılı değil.

☺☺☺

KEŞFEDİLMEMİŞ GÜÇLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin