7. BÖLÜM

60 1 0
                                    

Ormana doğru koştum
******************************************
"Elbette -bana kanıt göstermesse- ona inanmam. Kendini tanıtmayan bir insan bana "annenim" diyor. Yok daha neler. Hadi diyelim ki gerçek annem o. Neden bana söylemedi. Koskoca 17 yıl. Bana gerçek sevgiyi neden yaşatmadı. Benim Moskovada olduğumu bile bile bırakmış. Yani öyle düşünüyorum. Bunları inandığım için söylemiyorum. Hani bir ihtimal olursa."

Ben kiminle konuşuyorum. Demek ki olaylar beni böyle etkiledi. Vay be. Delireceğimi bilmiyordum. Şu an nereye gittiğimi bile bilmiyorum. O yere asla dönmeyeceğimi biliyorum. Ama burada da sürünemem. Moskova'ya geri dönmeliyim. Acaba burası neresiydi. Belki ormandan yola çıkarak nerede olduğumu tahmin edebilirim umuduyla bir bakındım. Etrafta koyu yeşil ağaçlar, yerlerde kısa çimenler vardı. Hayır, bunlardan yola çıkarak nerede olduğumu bulamazdım. Normal çam ağaçlar ve kuşlar vardı. Aslında o kadar da sorun değil. Zor şartlara dayanıklı bir insanım. Doğayı da severim. Beni bir kaç hafta ormanda bırakırsanız şikayet etmeden orada kendi başımın çaresine bakarım. O yüzden şimdi bu güzel ormanın keyfini yürüyerek çıkarabilir. Sanki bu tuhaf olaylar olmamış gibi. Kuşların şarkılarıyla ormanda yürümeye başladım. Bülbül, bu şarkıyı söyleyen bülbül olmalıydı.
Orman dışarıdan gözüktüğü gibi korkunç değildi. Önyargılı olmamak lazım. Dışarıdan karanlık ve soğuk gözüken orman içeriden cıvıl cıvıl gözüküyordu.
Yürümeye devam ettim. Orman gittikçe güzelleşiyordu. Ağaçlardaki koyu yeşil rengi parlak yeşile dönmüş, yerlerdeki çimenler daha da sıklaşmıştı. Bir kaç yerde çiçekler vardı. Rengarenk çiçekler den en çok sarı, beyaz ve pembe renkli olanlar bulunuyordu. Gül, papatya, lale, monalya, nergis nerdeyse her çeşit çiçek vardı. Sanki cennet gibi yerdi.
Biraz daha ilerledim. Karşımda kocaman taşlar duruyordu ve orman boyunca ilerliyordu. Etrafından dolaşmam imkansız gibi bir şeydi. Tahminim 2 gün kadar sürerdi. Ben de o kadar süre yürüyecek değildim. Burada uzun süre kalamazdım. Beni bulma gibi bir olanak vardı. Bende oraya dönmek istemiyordum. Belki bir şey çıkar umuduyla biraz taşları inceledim. Bir aralık olmak zorundaydı. Hayır, yoktu. Bu uzun taşlar arasında aralık yoktu. Kayalara biraz daha yaklaştım. Bir şey yazıyordu ve altında semboller. Ne karışık bir yerdi burası. Yazıyı okumaya başladım. 'Suyun kemiğe dönüştüğü yer'. Bu ne demekti böyle. Şu ne zamandır kemiğe dönüşüyordu. Biraz daha düşündüm. Off bu bir bilmeceydi. Bendeki şansa bak ki bilmecelerde berbatım. O yazıya bir kaç dakika daha baktıktan sonra seçenekleri incelemeye başladım. Su, ateş, rüzgar, ağaç ve buz. Acaba hangisiydi. Bilmecedeki her sözcüğü değerlendirmeye başladım. Kemik sert bişeydi. Su ise sıvı. Belkide buzdu. Sonuçta suyun sertleştiği şey suydu. En iyi seçeneğim buz olduğundan buzun üzerine parmağımı yaklaştırdım. Acaba yanlış yere basarsam ne olurdu. Ne olucak canım tuzak olucak değildi ya. Umarım. O buz işaretine bastım.
Önümde bir tünel gözüküyordu. İlerisini göremiyordum sadece önümde bir meşale duruyordu. O da sadece küçük bir yeri aydınlatıyordu. Acaba girmeli miydim? Amann en fazla ne olurdu? Cidden en fazla ne olabilirdi. Bence seçenekleri değerlendirmeliydim. En kötü ihtimal herhangi bir tuzağa yakalanıp ölmem, en güzel ihtimal Moskovaya geri dönebilir ve normal bir hayat yaşayabilirdim. Ya o ya şu. Hayatta risk almadan hiç bir şey kazanamam. O yüzden önce mağaraya bir taş atıcam daha sonra- eğer bir şey olmassa- içeri gireceğim. Harika bir plan.
Yerden küçük bir taş alıp mağaraya attım. Bir süre bekledim. Yerden dikenli çıkmamış veya başka bir olay olmadı. Kesinlikle girmeliydim. Mağaraya ilk adımımı attım.

KEŞFEDİLMEMİŞ GÜÇLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin