Arabayı kaldırımın kenarına park edip, kayalıklara yürüdüm. Arkası bana dönük adama baktım. Kahverengi ensesine kadar uzun olan saçlarını hiç kestirmeye yeltenmez. Üçgen vücutlu tabirine uyan geniş, kas yığını 1.80 boylarındaydı. Benden sonra ihtiyarın güvendiği ikinci adam. Yanından hiç ayrılmaz. Yanında durup, bacaklarımı omzumun genişliğinde açıp, soğuk ellerimi cebime koydum. Sonbahar, yazın sonunu, tatilin sonunu, ilişkilerin sonunu daha bir çok şeyin sonunu yaklaştıran sonbahar. Soğuk havayı soğuktan titreyen ciğerlerime çektim.
"Uzun zaman oldu. Nasılsın?" karşımda kartpostaldan fırlamış gibi duran ışıl ışıl İstanbul'dan gözlerimi ayırıp, onun gözlerine çevirdim.
"Öyle oldu. Her zaman ki gibiyim hiç birşey değişmedi ki bende. Her an sinirli, herşeye mutlu olan, herşey de geçmişden bir iz bulup, hüzünlenen Siva!" yüzünde ki yamuk gülümsemeyle kollarını iki yana açtı.
"Eee hadi kollarım kopmadan sarıl!" hem kendisi kollarını açıp, sarılmamı bekliyor. Hemde söyleniyor! Susması için iki adım atıp, kollarının arasına girdim. Arkamdan gelen öksürük sesiyle Uyar'dan ayrılıp, yavaşça döndüm. Yeşil gözlerini çattığı kaşlarının arkasına gizlemiş kızgınca bana bakıyordu.
"Bakıyorum da beni unuttun hemen!" yanına yaklaşıp, uzattığı elini öptüm. Muzip bir gülümsemeyle gözlerinin içine baktım. İnsanları kızdırmak hoşuma gider ama onunla uğraşmak daha eğlenceli.
"Yok be ihtiyar senin gibi tonton yanaklı, göbekli, noel baba kılıklı bir dede unutulur mu?" kaşlarını çatıp, sinirle bana yaklaştı. Belinde ki sekizlik filintayı çıkartıp, bana doğrultu. Şu baba yadigarı silahta hep gözüm var ihtiyarı bir türlü ikna edipde alamadım.
"Sen kime noel baba dedin?" ben hep diyorum ona sende laz damara var bir türlü kabul etmiyor.
"Senin soy ağacını çıkartıp, laz damarının olduğunu ispatlayacağım!" havaya ateş edince susup, ellerimi havaya kaldırdım. Ters, huysuz ihtiyar! Tabi bölge onun olunca hiç birşey umrunda olmuyor!
"Kız sus bak elimden bir kaza çıkacak. Sen beni evlat katili mi edeceksin?" boğazıma oturan yumruğu zorlukla yutkundum. Evlat! Bana böyle candan evlat diyen babam olmadı. Benim ailem de yok ki! Hiç de olmadı. Gözlerimin dolduğunu fark edince silahı beline koyup, kollarını açtı. Hasret kaldığım baba kollarına girip, beline sardım kollarımı. Babamın ilk eşi onu terk edince ondan olan üç çocuğu anasız kalmasın diye annemle evlenmiş. Annem beni doğururken ölmüş. Ben on beş yaşındayken de babam öldü. Eski karısı eve konmak için annecilik oynamaya geldi. Bayrı babadan ayrılıp, geçmişin sarmalından kurtuldum. Hartırlamaya değer bir geçmişin yoksa, hatırlamaya gerek de yok!
"Baba ortalık baya bir karıştı. Herşey benim kontrolüm dışında gelişiyor." kaşlarını çatıp, arkasını döndü. İhtiyar deyince kızıyor sonra. 66 model 280SE Mercedes Benz'i var adamın! Arkasından arabanın olduğu yere gidip, arka koltukta yanına oturdum.
"Anlat seni dinliyorum?" tüm ciddiyetiyle karşısına bakarak beni dinledi.
"Konu Levend YALAZ. Yaklaşık dört gün önce yeğenlerim geldi. Barda doğum günü varmış oraya gitmişler. Benim psikopat abime ve ablalarıma cafede deyip, yalan söylemişler. Gece yarısı canım annem(!) beni aradı git bul diye. Kalkıp, gittim bende tabi bu kılıkta beni içeri almadılar. Sonra Levend bana yardımcı oldu ben dikkat etmediğim için tanımadım. İçeri girip, çocukları aldım. Sonra basıp eve geldik. Ertesi gün hastaneden dönerken takip, edildigimi fark ettim. Hastaneden falan da sormuşlar. Adamları atlatıp, eve doğru gittim. Aradan bir kaç saat geçti. Aşağıya baktığımda aynı aracı köşede beklerken gördüm. Aşağıya inip, geldikleri yere geri dönmelerini ve kimin adamıysanız ona kendisinin gelmesini söyleyin dedim. Ertesi gece kapı çaldı. Açtığım da Levend'i yine tanımadım. Adını söyleyip, kendini tanıtana kadar. Elimde ki de bu akşam oldu. Adamın biri Levend'e aklınca ders vermek için adamlarını benim inime göndermiş. Yani anlayacağın Levend tehlikede, adamlar kim bilmiyorum, benim kim olduğumu ve yaşadığımı öğrenmek üzere, ben ondan uzaklaşamıyorum çünkü yanımda olması hoşuma gidiyor. Ben ne yapacağım?" sonunda bakışlarını bana çevirip, yüzüme baktı. Aslında ben psikologum onun şu an ne hissettiğini mimiklerinden anlamam gerekir fakat o kendini saklamakta o kadar usta olmuş ki hiç birşey anlamdan merakla ne diyeceğini bekledim.
"Levend'in peşinde ki adam Burkan seni ortaya çıkarmak için aklınca plan kuruyor. Öldüğüne hiç inanmadı. Bence onun gibi diğerleride inanmadı fakat benden korktukları için ses çıkaramadılar. Onu bul ve hak ettiğini ver çünkü sana olan nefretinden dolayı durmaz. Bunu benim kadar sende iyi biliyorsun. Ulu'yu, Uyar'ı, seni, Levend'i, ikizleri ve onu ben eğittim, benim yanımda büyüdünüz. Hepinizin karakterini biliyorum. Levend'i yurt dışına gönderdikten sonra sen çok değiştin. Herkese karşı, herşeye karşı daha katı oldun, otoriter oldun. Duygularını kapatıp, mantığınla haraket ettin. Burkan seni sevdiği için de ondan uzaklaştın. Sen hep Levend'i sevdin, onu bekledin, onu istedin ama o bir türlü bunu anlamadı. Artık gerekeni yap!" dolan gözlerimi cama çevirip, Uyar'a baktım. Kardeşim dediğim adamın abisini nasıl öldürürüm? Ne kadar kötü olsa da o onun abisi!
"Yapamam biliyorsun Uyar'a bunu yapamam. Gerekirse geri dönerim. Burkan'ı ne kendime ne de onlara yaklaştırmam. Bunun için son nefesime kadar savaşırım. Burkan'ın benim silahımdan çıkan kurşunla ölmesine izin vermem." yüzünde oluşan bilmiş bir gülümsemeyle omzumu sıktı.
"O zaman tekrar hoş geldin!" onunla biraz daha oturup, yanından ayrıldım. Uyar'ın yanına yaklaşınca bana dönüp, sıkıca sarıldı.
"Sağ ol! Senin bana bunu yapmayacağını biliyordum. Ama yapsaydın da sana karşı boynum kıldan ince olurdu. Haklısın ama birlikte onu kendimizden uzak tutacağız ne pahasına olursa olsun!" bende sıkıca ona sarılıp, sırtına vurdum. Bir dostu kaybetmek, asırlık bir ağacı kesmekle aynı şey. Belki bu düşüncem duyanlara saçma gelebilir ama öyle. O ağaca emek verirsin. İlk zamanlar o toprağa tutunsun diye su verirsin. Güneş alan yere koyarsın saksıyı orası en değerli yerdir. Kuvvetlenir büyür sıra ondan uzaklaşmaya gelir. Artık o ağaç başka yerdedir sen başka yerde. Uzak olsan da onu hep hatırlarsın, yolun hep onun yanına çıkar, yıllar geçse de bağınız kopmaz. Belki bir ailem yok ama fedakarlıkla, sevgiyle, saygıyla en önemlisi güvenle kurduğum asırlık dostluklarım var!
"Hadi bekletme ihtiyarı! Kendine iyi bak sen bize lazımsın!" göz kırpıp, yavaşça arabaya doğru ilerledim. Eve doğru hızla ilerleyip, arabayı park ettim. Levend'le konuşmam lazım. Bir karar verdim ve bunu bilmeye hakkı var. Belki benim karanlık hayatımı istemez. Onun normal bir hayatı var. Bize bağlı ama temiz tarafta! Kapıya gelince anahtarı çıkartıp, heyecandan titreyen ellerimle kapıyı açtım. İçeriye girdiğimde temizliğin bıraktığı koku burnuma doldu. Levend salonda volta atıyordu. Beni görünce durup, çatık kaşlarla bana baktı. Yakında tek kaş olacak garibim. O kadar çok çatıyor ki birleşmek üzereler!
"Neredesin sen?" gözlerimi devirip, koltuğa çöktüm.
"Bende seni özledim. Uzun zaman oldu yaklaşık on yıl!" sinir ve alayla karışık ses tonuyla bağırarak konuştum. Anlamamış gibi yüzüme baktı. Anlamaz tabi! Nasıl anlasın ki gözümün rengi, görünüşüm herşey farklı siyah saçlarım örtünün altında, yara izlerim, dövmelerim kısaca bam başka bir Siva'yım artık. Ben kimim, neyim, neredeyim, kime aidim, hiç bir şey bilmiyorum. Herşey fazla karmaşık!
=LEVEND'İN AĞZINDAN=
"Ne demek istiyorsun? Ne on yılı?" ne saçmalıyor bu kadın. Alaylı bakışları beni çileden çıkartıyor. Sinirle önünde ileri geri yürüdüm. Bir hışımla ayağa kalkıp, burnumun dibine girdi.
"Git Levend sadece git! Soru sorma, bana yaklaşma sadece git! Uzak dur kendin için lütfen." dolan gözlerini kaçırıp, kafasını önüne eğdi. Ona çok benziyor. Öldüğünü bilmesem bu benim Siva'm derim. Ama o öldü. Kafasını yavaşça kaldırıp, gözlerinin içine baktım.
"Gitmemi aklından çıkar! Hiçbir yere gitmiyorum." bu sefer kaybetmeyeceğim. Ona benzedeği için değil. Taşlaşan kalbimi, canlandırdığı için. Konuşmayınca koltuğa oturdum. Gözlerimin ardını görmek ister gibi, aklına kazımak ister gibi bakıp, mutfağa ilerledi. Bu kadının bu uğraşı neden? Sırları ne? Mutfaktan gelen ağlama sesleriyle düşüncelerime ara verdim. Ağlaması içimi acıtıyor. Yumrukları sıkıp, yanına gitmemek için kendimi tuttum. Hayır gitmemeliyim. Git dediği halde gidip ne diyeceğim? Hıçkırıklarını dayanamayınca, koşarak mutfağa girdim.
"Siva yeter ağlama, soru sormam artık söz. Sıkma elini kanıyor yaran. Yok eğer ben buradaysam diye bu inci taneleri giderim. Bana bak Siva?" kolarımın arasında bana biraz daha yaklaştı. Kanayan elini göğsüme koyup, hırıltılı sesiyle fısıldadı.
"Git- gitme ama lütfen soru da sorma." başına öpüp, kucağıma aldım.
"Söz soru sormak yok. Sen uzan ben geliyorum." kafasını sallayıp, koltukta büzüldü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SIR GİBİ KADIN
Actionİlgi çekmek için değil. Gerçekten farklı bir hikaye olduğu için kapağa o sözü yazdım. Hani en lezzetli olan yemekler genelde tarife uyulmadan yapılır ya bu kitap da öyle işte. Her şeyden bir tutam var. Satırların arasına birden fazla şey katılmış...