KÖŞEDEKİ ADAMLAR

86 13 9
                                    

Dört saatlik uykuyla da çok iyi(!) bir gün geçiririm. Yorganı tekmeleyerek yataktan çıktım.

"Çocuklar!" kolidordaki
kapıları tek tek açıp odalara baktım boştu. Gittiler her halde. Mutfağa ilerleyip çay suyu koydum. Buzdolabının üstünde ki kocaman harflerle yazılmış kağıdı alıp üstündekini okudum.

"Aşk biz gidiyoruz işlerimiz var malum kendine iyi bak görüşürüz. Muck :-X"

Başkası okusa bu notu sevgilim sanır. Geri mıknatısla tutturup odama gidip hazırlandım. Mutfağa geçip her zamanki normalden büyük olan kupama çayımı doldurup balkona çıktım. Üç senedir bu evde yaşıyorum. Sessiz sakin bir hayatım var. Her zaman istediğim gibi. Bozulmasını da istemiyorum. Kim ister ki? Kolum da ki saate bakıp kalan çayı da kafama dikip evden çıktım. Arabanın kapılarını açıp sürücü koltuğuna geçip gaza bastım. Radyoyu açtığım da sevdiğim şarkılardan biri vardı. (John Newman - Come And Get It ) Eşlik ederek sürmeye devam ettim. On beş dakika sonra hastaneye gelmiştim. Park alanına arabayı bırakıp hastaneye girdim.

"Hoş geldiniz Siva Hanım." kafamla onayayıp asansöre bindim benim odam ikinci kattaydı. Adıma alışmaları baya bir zaman almıştı. İlk geldiğim sıralar adımla tanındım. Şimdiyse mesleğimi en iyi şekilde yaptığımdan dolayı tanınıyorum.Asansörden indiğim gibi asistanım beni karşıladı.

"Günaydın efendim. Bugün iki tane hastanız var. Yeğenlerinize biletleri ulaştırdım. Tostunuz masanız da istediğiniz başka bir şey var mı?" seviyorum bu kızı işini güzel yapıyor. Çünkü en önemli şeyi biliyor 'sevmek' işini sevmeyen mesleğini lâyığıyla yapamaz.

"Yok Cemre teşekkür ederim." tabi ki bende seviyorum mesleğimi psikologluk benim için asırlar önce var olmuş sanki. Her zaman insanlara yardım etmeyi sevmişimdir. Ama onları karanlıktan,karmsarlıktan çekip çıkarmak. Bu hayatta yaşamak için bir amaç sunmak daha çok hoşuma gidiyor. Ellerimi yıkayıp tekrar masama geçtim. Masanın üstünde ki ajandayı alıp, bugün ne yapacağımı yazan kısmı açtım. Üç tane hastam var. İlk hastam Kaan Gürbüz 20 dakika sonra burdaymış. Telefonu alıp Cemre'yi aradım.

"Buyrun efendim?" boyron ofondom. Bu şekilde konuşması beni sinir ediyor. Evet onu seviyorum ama bu beni sinir etmediği anlamına gelmiyor ne yazık ki.

"Kaan bey geldiği gibi al."

"Peki efendim başka bir arzu..." telefonu suratına kapatıp masanın üstüne bıraktım. Dışardan kahkaha sesi geliyordu. Maskota döndüm. Sakin ol sen kendini sakin tutmazsan sana gelen kişileri nasıl sakinleştirmeyi başarırsın.

"Ben çıkıyorum. Sen daha duracak mısın?" evet Cemre sadece mesai saatleri içinde bana o kasıntı kelimelerle hitap eder. Aslında dersine kezzapla desen vermeyi düşündüm ama sonra onun gibi bir asistan bulamam diye vazgeçtim.

"Şimdi çıkıyorum. Bugün baya yoğundu duygusal açıdan. Ne kadar profosyonel olsam da insani duygularımı köreltemiyorum. İnsanlar neler neler yaşıyor. Off neyse seni bırakmamı ister misin?" asansöre binip giriş katın düğmesini bastık.

"Süper olur. Sana zahmet ..." 

"Ne zahmeti yürü hadi arabam park yerinde."  hastanenin kapısından çıkıp sağ taraftaki park alanına doğru ilerledik.
Gördüğüm şeyle istemsizce kaşlarım çatıldı. Arabanın kapılarını açıp sürücü koltuğuna geçtim. Cemre de yanımda ki yolcu koltuğuna oturdu. Arabayı çalıştırıp park alanından çıkartım.

"Yarın ofisteyiz oraya gelirsin." gözlerim arkamda ki aracı kontrol ederken bir yandan da Cemre'ye talimat veriyordum.

"Tamam 10 gibi giderim olur mu?" tembel ama aynı zamanda çalışkan olmayı nasıl başarıyor? Çok merak ediyorum.

"Olur fark etmez. Cemre hastaneye birileri gelip benimle ilgili bir şeyler sordu mu?" takip ediliyorum. Sabahta görmüştüm bu aracı ama paranoya yaptığımı sandım. Üstüne düşmedim.

"Bana değil ama danışma daki kıza sormuşlar. Kaçıncı kat hangi oda diye. Ama senin talimatlarından dolayı cevap vermemiş." birileri peşimde ama kim? Off bela istemiyorum dedikçe sorunlardan kaçtıkça daha çok içine çekiliyorum. Sırf kurtulmak için nelerden vazgeçtim ben boşuna mıydı? Tüm emeklerim!

"İyi yapmış tiplerinden bahsetti mi?" siyah gömlekli, takım elbiseli adammış. Ne çok sıska ne de çok iri yarıymış. Diyecek çünkü arkamda ki arabayı kullanan lavuk aynen o tipte.

"Evet, siyah gömlekli takım elbiseli bir adammış. Ne çok sıska, ne de çok iri yarıymış. Başın mı dertte?" bilmiyorum. Allah kahretsin ki bilmiyorum.

"Sanmıyorum. Endişe etme bana bir şey olmaz."  ufak bir tebessüm edip arabayı evinin önünde durdurdum.

"Geldik. Sabah görüşürüz." bana sıkıca sarılıp kapıyı açtı. Normalde asla böyle bir şey yapmaz. İçinden geldi herhalde.

"Teşekkür ederim. Dikkat et kendine!" deyip kapıyı kapattı.

Cemre siteye girdiği gibi gaza basıp ara sokağa girdim. Hızla ara sokaklardan geçerek izimi kaybettirdim. Evin sokağına girdiğim de aynı siyah arabayı köşede buldum. Allah kahretsin evimi biliyorlar ne ara bunlar benim peşime düştü? Ahh çıldıracam. Hışımla arabadan inip kapıyı çarptım. 2'şer 3'er merdivenlerden çıktım. Üç yıl sakin geçince tedbiri azalttım.  Eve girdiğim gibi duşun altına kendimi attım. Saçlarımı kurutup üstüme siyah bir pantalon siyah bir atlet giydim. Portmantodan siyah geniş kapışönlümü giyip anahtarımı cebime koydum. Hızla aşağı inip sokağın başına doğru ilerledim. Bakalım kimin kuyruğusunuz. Arabanın yanına gidip camı tıklattım. Elimle aç işareti yapıp bekledim. Baya bi şaşırdı. Nedense artık. Camı açtığı gibi yakasından tutup çektim.

"Kimin adamıysanız ona söyleyin kendisi gelsin yanıma kuyruğuna gerek yok neymiş görelim." çenesinin altına parmak uçlarımla vurdum.

"Kapa lan ağzını duydun mu?" diye yüzüne bağırdım.

"T-tamam duydum." yakasını bırakıp kafasını içeri ittim.

"Güzel şimdi yok olun." camı kapatıkları gibi yok oldular. Kimsin nesin görelim. Bana bulaşmak pek akıl işi değil. Demek o da pek akıllı değil.

Neyse bekleyip görmek lazım. Akıllı mı deli mı divane mı?
Barış Amca'ya uğrayıp ekmek aldım. Yukarı ağır ağır çıkıp eve girdim. Ahh huzur veren evim. Ve ben açım. Mutfağa geçip telefonu hoparlöre taktım. Yumuşak jazz açıp yemek yapmaya koyuldum. Yatağa girip kafamı yorganın altına sokup düşünmeye başladım. 28 yaşındayım, bu yaşıma kadar yorgun olduğum zamanlar hariç yastığa başımı koyduğum gibi uyuduğumu hatırlamam.
Düşünceler beni yatağımda istila etmeye bayılır. Kim beni neden takip ettirsin. Herkes olabilir. Herşey olabilir. Tıkırtıyla gözlerimi açtım. Ne ara uyudum. Gözlerimi ovuşturup yataktan fırladım. Sessizce üç adım da kapının arkasına geçtim. Derince aldığım nefesle bir şey fark ettim. Bu odaya biri girmiş ya da biri var. Parfüm kokusu çok güzel olan biri ve tanıdık. Elimi uzatıp ışığı açtım. Ama kimse yoktu. Gitmiş. Gitmiş! Ve ben fark etmedim. Odadan çıkıp diğer odalara da baktım yoktu. Mutfağa girdiğimde aynı kokuyu yine aldım. Masanın üstünde bir bardak vardı. Su içilmiş bir bardak. Sen misin buldun mu beni? Balkona koşup aşağı baktım. Görünürde de kimse yoktu. O olmasın Allah'ım o olmasın. Buna hazır değilim.

Uyku tutmaz beni artık . Ayrıca giremem o odaya kokusu hala havada duruyor. Dolaptan battaniye alıp koltuğa geçeyim. Koltuğa uzanıp battaniyeyi üstüme örttüm. Telefonum orta sehpasının üstündeydi. Halbuki ben yemek yedikten sonra şarkıyı kapatıp direk odama geçtim. Mutfaktaydı. Elime alıp kurcalamaya başladım. İnsan bir mesaj falan bırakır dimi. Rast gele bir şarkı açıp dinlemeye başladım. Ne tuhaf bir gündü. Köşedeki adamlar, hastaneden odamın hangi katta olduğunun sorulması, evdeki tıkırtı ve en kötüsü o özlediğim koku. Ahh ağlayamam olmaz. Elimin tersiyle gözümden akan yaşı sildim. Burnumun direği sızlıyor. Bu kadar mı çok özledim seni ? Demek fark etmem için kokun lazımmış. Nasıl bıraktım seni ben?  Denizci? Sen miydin gelen? Eğer gerçekten oysa ne yapacağım ben? Off bu kadar soruyla olmayan cevaplarla ne yapacağım ahh neyse uyu Siva uyu! Battaniyeyi kafama çekip gozlerimi sıkıca yumdum.
 

SIR GİBİ KADINHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin