"Fırtınadan önce ki FIRTINA!"
Gözlerimi açıp yanıma baktım karşılaştığım boşlukla yüzüm asıldı. Aşağıya indi herhalde. Havluyla elimi yüzümü kurutup odadan çıktım. Ona 'Özür dilerim' dediğimde 'Boş ver her şeyi hiç bir şey senden önemli değil' deyip beni kollarıyla daha sıkı sardığında inandım. O herkesin ballandırarak anlattığı mutluluğun bizi de bulacağını. Mutfaktan gelen seslerle o tarafa yöneldim.
"Levend nerede?" çocuklar tuhaf tuhaf bakınca kaşlarımı çatıp sorumu tekrarladım.
"Levend nerede diyorum?" kollarımı göğsümde bağlayıp ocağın başında duran Asıf'a diktim bakışlarımı. Elinde ki krep tavasını bırakıp yanıma geldi.
"Levend hiç gelmedi ki! Niye böyle gelmiş gibi davranıyorsun? İyi misin sen rüya falan gördün her halde?" sinirle kasılan çenemle birlikte gözlerimi yumdum. Aah bugün sabrımın sınanma günü herhalde.
"Uçtun sen psikologa git diyeceğim de. Abes kaçacak sonuçta sen psikologsun! Hayal olmadığına emin misin?" Akın'ın cümleleri sabrımı taşırınca sesimi yükseltmeme engel olamadım.
"Oturup konuştuğum da pek hayal gibi durmuyordu!" mutfaktan çıkıp çamaşır odasına girdim. Hırsımı kıyafetlerimden almak istercesine kurutma makinesinden çıkartıp üzerime geçirdim. Çantam nerede acaba?
"Uyar çantamı aldınız mı kulübeden?" salonun ortasında dikilmiş cevap vermelerini bekliyordum. Levend'i gördüğüm yerde pataklayacağım. Ne bok vardı da ortadan kayboldu! Yoksa telaşı geçti diye beni affetmekten vaz mı geçti? Uyar'ın mutfaktan çıkmasıyla beynimde ki o dayanılmaz fısıldamaları görmezden geldim.
"Hayır almadık. Nereye gidiyorsun?" gözlerimi devirip yalın ayak on metre uzakta olan kulübeye yüremek için kapıyı açtım.
"Herkesten uzağa! En iyi yaptığım şeyi yapıyorum kaçıyorum." çıkmadan önce duyabileceği şekilde fısıldadım. Sevmeyi beceremiyorum, arkadaş olmayı beceremiyorum, iyi bir evlat bile olamadım! Annemin bile ölümüne sebep oldum. Güzel şeyleri mahvetmekte üstüme yok anasını satayım. Hayat ne koyulası bir düzenin var!
Kapının yanında duran potinlerimi giyip iplerini sıkıca bağladım. Çantamı sırtıma takmadan önce telefonu açtım. Aramalar, mesajlar arka arkaya gelince bildirim sesine sinir olup hızla sessize aldım. Sürücü koltuğuna oturup kulaklıklığı taktım.
"Neredesin?" sesimin sert çıkmasına engel olamamıştım. O kadar öfkeliydim ki. Kendime dizginliyemiyordum. Vahşi bir at gibi dokunana zarar verme ihtiyacı hissediyordum.
"İyiyim Levend çocuklara kızdım. Neyse toplantın bitince eve gel." telefonu kapatıp yan koltuğa fırlattım. Sikerler senin toplantını aah! Direksiyona art arda yumruk attım. Bugün ben neden bu kadar öfkeliyim? Hızla merdivenlerden çıkıp eve girdim. Ellerime sargı bezini sarıp boş odaya girdim. Burası en çok kaçıp saklandığım yer. Sim siyah duvarların arasında tavandan aşağı sallanan kum torbasının karşısına geçtim. Tüm öfkemin, içimde biriktirdiğim tüm acıların, kaybettiğim ve hiç sahip olamayacağım şeylerin suçlusu oymuş gibi art arda yumruklarımı sıraladım. Kaç dakika geçti bilmiyorum. Kendimi kaybetmiştim. Odanın kapısının açılmasıyla daldığım o girdaptan sıyrıldım. İki adım geri gidip duvarın dibine çöktüm.
"İyi misin?" mavi gözlerine gözlerimi dikip içimi çektim. Değildim. Ben uzun zamandır iyi değildim. Öfkemin gelgitleri dinmişti. Sakindim fazla sakin. Yanıma oturunca başımı omzuna koydum.
" Değilim. Aslında ben uzun zamandır iyi değilim Levend. Ben bende değilim başka biri oldum sanki olmadığım biri? O kadar uzak kaldım ki benliğimden bu beni yadırgadığım halde sessiz kaldım. Sorunlardan kaçarsam mutlu olurum sandım. Ama ben onlardan kaçarken mutlu olduğum şeylerden de kaçmışım. Öfkemin sebebini şimdi anlıyorum. Ben Asıf için canımı ortaya koymuşken o kadar bencilce davrandım ki onu o bok çukurunda yalnız bıraktım. Bana babalık yapan adamın yüzünü üç yılda sadece üç-dört kez gördüm. Beni ben yapan her şeyin senin gidişinle gittiğini sanmışım. Ama aslında her şeyi tamamlayan diğer şeyler gözümün önündeyken görmemezlikten gelmişim. Ne yazık ki! Bunu anlamam on yılıma mal oldu. Özür dilerim. Herkesten en çokta senden. Beni affede bilecek misin?" kafamı kaldırıp yaşlarla dolmuş boncuk boncuk olan mavilerine baktım.
"Asıl sen beni affet on yıl boyunca seni yapa yalnız bıraktım. Herkesi arayıp soran benken. Sana gelince elim telefona varmadan vazgeçiyordum. Eğer bir kere seninle konuşsaydım. Belki bu durumda olmazdık. Yapamadım ama! Kızgındım kime bilmiyordum. Ama tek suçlu varmış o da benim şimdi anladım. Sen Burkan'la o kadar çok vakit geçiriyordun, onun yanın da o kadar çok mutlu olup eğleniyordun ki ben sana olan duygularım karşılıksız sandım. Onu seviyorsun sandım. Lise bittiği gibi de Bayrı Baba ile konuşup beni yurt dışına göndermesini istedim. Ne zaman çocukları arayıp seni sorsam iyi, mutlu, dediler. Burkan'a ilk gittiğim sene tatilde geleceğimi söylediğim de seni sevdiğini, senin de ona karşı boş olmadığını ve mutlu olduğunu söyleyince vazgeçtim. Korktum Siva'm! Seni onunla mutlu görmekten korktum. Dayanamazdım ki duyunca çılgına dönüyordum. Görmeye tahammül edemezdim. Affet beni kör olduğum için affet!"
Ne göz yaşlarıma, ne de hıçkırıklarıma engel olamıyordum. Burkan bizim hayatımızı çalmış. Beni sevdiğim adamdan mahrum bırakan oymuş. Oysa ben yıllarca Baba'ya onu uzağa yolladığı için çok kızdım. Çocuklara gitmesine mani olmadılar diye öfkelendim. Sıkıca boynuna sarıldım.
"Bitti artık değil mi? Her şey iyi olacak." geriye çekilip yüzümü ellerinin arasına aldı. Ağzından dökülen cümleler canıma can kattı sıkıca tutundum.
"Söz her şey daha güzel olacak. Bunun için elimden geleni yapacağım." gözlerinde ki o kararlı ifadeyi görmek nefes almak kadar önemliydi benim için. Ona ve cümlelerine sarılıp yorulmuş bedenimi ona yasladım. Yine onsuz kalıp bu yola devam edemezdim. Bu kadarına gücüm kalmamıştı benim.
Bir hafta sonra...
=UYAR AĞZINDAN=
"Gel konuşalım dedin geldim işte! Konuş ne konuşacaksan?" yine o deli bakışlarını atıyordu. Beni ailem yerine koyduğum insanların, kardeşim dediğim insanın karşısında mahcup ediyordu. Her defasında! Sırf benim hatırıma o gece onu öldürmek yerine hastaneye yatırdılar. Bağlı olduğu yatakta tavana bakıyordu öylece. Odada ki tek ses benim komodine vuran parmaklarımdan çıkıyordu. Sessizlik daha çok gerilmeme sebep olmaktan başka bir işe yaramıyor iken. Bu saçmalığa daha fazla tahammül edemem. Resmen benimle alay ediyor. Sinirle ayağa kalkıp kapıya doğru yürüdüm.
"Bekle! Seni buraya çağırdım çünkü pişman oldum. Beni buradan çıkar artık Siva'ya zarar vermeyeceğim!" histeri dolu bir kahkaha atıp kalktığım sandalyeye hışımla geri oturdum.
"Sana inanacağımı mı sandın?" kollarımı göğsümde birleştirip bem beyaz odanın beyaz tavanına baktım. Ruh sağlığı düzelmek yerine daha çok bozulur burada insanın.
"Ben senin ağabeyinim Uyar. Biz kardeşiz yaklaş bana bak gözlerimin içine. Gözlerime bak sonra karar ver."
Doğru olabilir miydi? O benim abimdi anlardım bakışından, sesinden niyetini. Yavaşça kalkıp yanına doğru adım attım. O böyle yaparken anneme verdiğim sözü tutmam zorlaşıyordu. Söz verdirmişti annem ölmeden önce 'Ağabeyine sahip çık! Sen ondan daha akıllısın. Onu yalnız bırakma. Söz ver şimdi bana.' o zaman anlamayıp 'Söz' demiştim. Bu olacakları bilseydim demezdim. Yatağa yaklaşıp gözlerini görmek için üzerine eğildim. Umutla beni görmeye çalışan yüzünü inceledim. Yine o deli bakışlarla bana bakınca geriye çekilmek için doğruldum. Ama geç kalmıştım. Sağ boşluğumda hissettiğim acıyla, geriye doğru sendeleyip yere düştüm. Bilincim kapanmadan önce duyduğum son şey abimin kahkahalarıydı.
=SİVA'NIN AĞZINDAN=
Bir haftadır her şey o kadar iyi gidiyordu ki. Artık bitti kabus diyordum. Her sabah Levend'in kollarında uyanmak. Gülücüklerle başlayıp yine o gülücüklerle günü bitirmek. Çocukların akşamları bizi ziyaret edişleri. O muziplik dolu sohbetlerimiz. O kadar inandırmıştı ki beni o eşsiz(!) mutluluğu bulduğumuza. Ta ki hayat oyunbazlığını gösterip canımızdan can alana kadar her zerrem ile inanmıştım.
Bizi de bulur mu? Mutluluk?
Galiba bu sorunun cevabı bizden çok uzaklarda.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
SIR GİBİ KADIN
Actionİlgi çekmek için değil. Gerçekten farklı bir hikaye olduğu için kapağa o sözü yazdım. Hani en lezzetli olan yemekler genelde tarife uyulmadan yapılır ya bu kitap da öyle işte. Her şeyden bir tutam var. Satırların arasına birden fazla şey katılmış...