5. Bölüm

73 9 1
                                    

iyi okumalar..


Sabah tabi ki de güneş ışınlarıyla uyanmamıştım. Hem kış ayındaydık hem de bu Londra da pek mümkün olmayacaktı. Ve sanırım uzun bir sürede böyle uyanamayacaktım. Şikâyetçi miyim? Hayır. Bavuldan gri dar paça üzerine de yine gri kalın bir bluz giydim. Yüzümü yıkamayı da ihmal etmemiştim. Odadan çıktığımda Elif'in çoktan uyanıp giyindiğini fark ettim. Ben mi çok uzun kalmıştım tuvalette, yoksa o mu hızlı giyinmişti? ''hah! Hazır mısın? Hadi çıkalım.'' Elife boş gözlerle bakıp ''bir yere mi gidiyoruz?'' diye sordum. ''ya nasıl bir yere mi gidiyoruz? Ciddi misin? Hemen mi unuttun alışverişe gideceğimizi?'' bana hayal kırıklığıyla bakarken yeni aklım başıma gelmişti. ''ha'' A'yı uzatarak başımı salladım. ''jeton köşeliydi yeni düştü.'' Dedi etraftaki kıyafetlerini toplarken. Kıkırdamakla yetindim. Üzerimi incelediğimde böyle dışarıya çıkabileceğime kanaat getirip çantamı aldım ve botlarımı giyindim. Elif'te yanıma geldiğinde kapıyı kilitleyip merdivenlerden inerek yemekhaneye giriş yaptık. İlk defa burada bir şeyler yiyecektim. İster istemez heyecanlanmıştım.

Tepsimi alıp reyonlardaki kahvaltılıkları incelemeye başladım. Zeytin, peynir, reçel, birazda ekmek aldım. Sabahları bir şeyler yiyemediğim için bu kadarı yeterliydi. Elif'te geldiğinde köşede ki boş masa'ya geçip oturduk. Tepsimdekilerden atıştırırken aynı zamanda da etrafı inceliyordum. Filmlerde gördüğümün aynılarıydı. Her yer bembeyaz yapılmıştı. Uğultuların içinden tanıdık ses duydum. ''nereye bakıyorsun?'' Elif'e bakmadan cevap verdim. ''hiç. Sadece etrafı inceliyorum.''

Kahvaltımızı bitirdikten sonra tepsileri yerine koyup tekrar yukarı çıktık. Ben her zamanki gibi koyu makyajımı yaparken Elif'te lavabodaydı. O çıktığında ben girdim. Dişlerimi fırçalayıp kısa süre sonra da tekrar dışarı çıktım. Çantama cüzdanımı koyup kapüşonlu yeleğimi giyindim. Botlarım hala ayağımdaydı. Elif geldiğinde yurt'tan çıkıp taksiye bindik ve cadde'nin yolunu tuttuk.

**

1 saattir girmediğimiz mağaza kalmamıştı ama elif bir türlü beğenemiyordu. ''hadi şuraya da girelim.'' Dedi ve ben cevap vermeden kolumdan tutup sürüklemeye başladı. Gözlerimi devirip ''yürüye biliyorum.'' Dedim. İçeriye girdiğimiz gibi dikkatimi çeken ilk şey, karşı da duran mini, dar ve kırmızı bir elbise oldu. Hızla ona doğru ilerleyip önünde durdum ve daha yakından incelemeye başladım. Gerçekten güzeldi (multi). ''nasıl?'' yanıma gelen Elif'e sordum. Düşünürmüş gibi yapıp cevapladı. ''güzelmiş. Hadi giy de üstünde görelim.'' Kabul ederek elbiseyi aldım ve görevlinin gösterdiği yöne doğru yürümeye başladım. Kabine girdiğimde üzerimdekileri çıkartırken kabinin darlığına lanetler okuyordum. Bir tek Türkiye de böyle yerler var zannediyordum. Avrupa da hele de Londra da hiç beklemezdim. Ya da sahibi kesin Türk'tür. Olası bir durumdu bu.

Elbiseyi nihayetinde giyinip aynada kendimi inceledim tam oturmuştu ve yakışmıştı ama fazla kısa gibiydi. Bir gecelik bunu görmezden gelip dışarıya çıktım. Elif ağzı yarım karış açık bir şekilde beni incelerken bakışları gözlerimi bulduğunda ''vay küçük. Sen neymişsin be!'' sesini yükselterek hayranlığını dile getirdiğinde tam cevap verecekken yüzünde kocaman bir gülümsemeyle bize doğru yaklaşan şık giyin imli kadın dikkatimi çekti. Çok havalıydı ve buranın sahibi olabilirdi. ''merhaba.'' Türkçe konuştuğunda şaşkınca ona bakarken Elif anlamış olacak ki açıklamaya başladı. ''a Ebrar bu Suzan Hanım. Mağazanın sahibi. Bu da Ebrar. Yeni'' gülümseyerek birbirimizi tanıttığında elimi uzatıp ''tanıştığımıza memnun oldum.'' dedim. O da aynı şekilde karşılık verdiğinde aklımda ampuller yandı bir anda. Ben dememiş miydim buranın sahibi Türk'tür diye. Alın işte. Ve böylelikle neyi kanıtlamış olduk. 'Türk her yerde Türk'tür arkadaş.'

davetsiz misafir(niall horan fan fiction)/N.H.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin