Penceremden bakıyorum, dalmış gitmişim uzaklara…
Arada kahvemden yudumlar alıyorum. Zaten vazgeçilmezim değil midir kahve? Burnuma gelen kokusunu, soluduğum dumanı, her yudumda ağzımda bıraktığı o his benim vazgeçilmezim değil midir?
Penceremden bakıyorum, bütün şehir ayaklarımın altında…
O koca binalar, gökdelenler, koca şehrin karmaşası, kendi çapında işlerine yetişmeye çalışan insanlar… Bunca karmaşanın ortasında küçücük beyaz bir güvercin takıldı gözlerime. O koca binaların, acımasız insanların ortasında kalmış küçük bir su birikintisinden yudumlar alıyor. Hızlı hızlı yudumlar alırken arada etrafı kontrol etmekten de geri kalmıyor.
Ürkek ama hızlı… Gri bir sis tabakasının ortasında kalmış süt beyazı bir güvercin. Az sonra koca göbekli bir adam yaklaşıyor. Güvercin şöyle bir göz süzüyor adamın tehlikeli olmadığına kanaat getirip suyunu yudumlamaya devam ediyor. İşi bittiğinde hızla kanatlarını çırparak gökyüzünün derinliklerine doğru yol alıyor.
Kim bilir daha nice su birikintilerine konacak.
Penceremden bakmaya devam ediyorum. Belli bir süre sonra yağmur atıştırmaya başlıyor. İnsanlar sanki deprem oluyormuşçasına kaçışmaya başlıyor. Yağmur hızlanıyor, insanlar kaçışıyor. Oysa yağmur ne güzeldir. İnsanı rahatlatır, insana huzur verir. kimin neyi varsa ortaya döker. Ne güzel söylemiş şair “Yağmuru sevmemin sebebi sadece benim değil bütün insanların boynunu eğdirmesi.” öyle değil midir? Yağmur yağdığında herkesin başı eğik, herkes montuna sarılmış, kendi içine kapanmış. Yalan dolan yok. Herkesin başı eğik ne güzel değil mi? Ta ki yağmur dinene kadar…
Hala penceremden bakıyorum, karşımda koca bir şehir.
Binaların arasında kalmış insanlar, sıcak ülkelere göç etmek amaçlı kanat çırpan kuşlar, görevini tamamlamış gözlerini kapatmaya hazırlanan güneş, gün ben düşüncelere dalmışken soğuyan kahvem, dizimin üzerinde durmuş bana göz kırpan günlüğüm, kahvemden bir yudum daha almaya hazırlanırken beni içine çeken gökyüzüne kaplanış gri sis bulutu…
Penceremden bakıyorum.
Nice yaşamlar geldi geçti bu dünyadan, nice hikayeler yazıldı. Kiminin sonu iyi kiminin sonu kötü. Bu koca dünya da eksiksiz herkesin bir hikayesi vardır.
Nice yaşanmışlıklar dolu koca bir dünya…
Dizimin üzerinden bana el sallayan günlüğüm gözüme çarpıyor yine. Oradan haykırıyor adeta “Ne derdin varsa yaz dök içini, benden sır çıkmaz bilirsin” bilirim elbet günlük senin sayfalarında bitmemiş hikayelerle dolu.
Sonu gelmemiş bir hayat, ne zaman biter bilinmez…
Penceremden bakıyorum, düşünüyorum.
Sonumu düşünüyorum. Benim hikayem nasıl biter acaba? İyi mi Kötü mü?
Hikâyemin sonu belki iyi biter belki de kötü, bilemiyorum ancak bildiğim bir şey var ki daha göreceğim çok yağmur, bırakacağım çok su birikintisi ve yaşayacağım nice hikâyelerim olacak.