Hayata geç kalmış birinin, demliğe yeni koyulmuş çayı gibi hissediyorum çoğu zaman, çökmeden bardağa koymuşlarda olmamışım, tanelerim bardağın dibine savrulmuş gibi.
Hemen kitabımın kenarına sıkıştırılmış müsvette kağıtlarının hınzır bakışları altında, olmayacağını bildiğim bir amaç uğruna istemsizce çabalamaya çalışıyorum.
Kalbini kırmamak adına verdiğim savaşta,azabını vicdanıma yüklediğim birinin baskısını hissediyorum. Üzerime bindirdiği yükten habersiz saf bir iştahla bana ulaşmaya çalışırken bulunduğum yere ulaşamayışının sebebini kavramaya çalışıyor. Kalp kırmamak adına verdiğim umut kırıntılarına tutunuyor belki de ve ben bunun farkına vardığımda çok yol kat etmiş oluyorum.
Geri dönüş yolları kapalı.
Bense ileri gitmemem gerektiğinin bilincinde yerimde sayıyorken üzerimde başkalarının ağırlığını hissediyorum.
Düşüncelerim bir çift mavi göz tarafından bölünürken, vicdan azabım bir kat daha artıyor. sancılarla yoğrulan ruhuma başka acılar eşlik ediyor. Kalbime ulaşan mavi bakışlar hınzırca parlayarak beni yerime sabitliyor.
Kahverengi bakışlar giriyor araya oda vicdanıma oynuyor . Ulaşmasına izin vermediğim yerlere giriş izni istiyor ve bu konuda ısrarından hiçbir zaman vazgeçmiyor.
Farkında olmadan içime işliyor.
O farkında. Ben değilim.
Pencereden rüzgar esiyor içeriye doğru, masanın etrafından süzülüp bana kadar ulaşıyor ve zihnimde beliren bakışları alıp götürmek ister gibi geziniyor etrafımda. Saçlarımı uçuruyor. Gözler uçuşan saçlarıma dolanıyor.
Ağır bir yük gibi taşıyorum onları saç tellerimin arasında. Ama bunu istediğimden değil de daha çok bir görevi yerine getirir gibi yapıyorum ancak Onlar bana yük olmaktan mümnün görünüyorlar.
Rüzgar hızlanıyor. Kağıtlar uçuşuyor. Saçlarıma karışmış bakışlar renkleriyle beraber uçup gidiyorlar. Giderken maviler kahverengilere tutunuyor, uçuşuyorlar birlikte.
Uzaklaştıkça birbirine karışıyorlar.
Karıştıkça yok oluyorlar.
Artık tamamen uzaktalar..