Yine yanlızlığı dibine kadar yaşadığım bir gündeyim. 38 kişilik sınıfta arkadaşlık edebileceğim kimse yok. Hiç bir zaman dinlemediğim ve hiç bir zaman dinlemeyeceğim ingilizce dersindeyim.
Havanın yağmurlu olduğu bir mayıs gününde beni hiç anlamayan gereksiz insanlarla dolu sınıfıma Tezer Özlü okumaya çalışıyorum. “Yaşamın Ucuna Yolculuk” ediyorum. Kendi yaşamımın ucuna.
Herkes bir bir ölüyor. Tanımadığım insanlar ama etrafımda ölüyorlar. Görmediğim, bilediğim insanlar benim yanımda ölüyorlar. İsrail Suriye’ye füze attı. Hatay’da bombalı saldırı 100 den fazla ölü var.
Her geçen gün ölüme bir adım daha yaklaşıyorum. (yaklaşıyoruz) annemin suratıkırışmaya başladı. Saçları beyazlamaya başladı. Kendi ellerimle boyadım saçlarını.
Annem yaşlanmasın.
Annem ölmesin.
Anneme hiçbir şey olmasın. O hep iyi olsun.
2 gün önce anneler günüydü. Ablam Yalova’dan sürpriz yapıp geldi. Sabah 6 da. Kilo almış. Yabancılaşmış. Çok yabancılaşmış. Doğru dürüst konuşamıyoruz, anlaşamıyoruz bile. Ben başka bir şey anlatmaya çalışırken o bambaşka bir şey anlıyor. Beni deli ediyor.
17 yaşıma basmama 3 ay kaldı.
Ben ölümü düşünüyorum. İntihar etmeyi değil, ölümü. Öleceğimi. Bir gün öleceğim. Ve o gün çok yakınmış gibi. Uzansam tutabileceğim kadar yakın…