Uzun yalnızlıklarım oldu benim. Yalnız kala kala daha çok susup, daha çok dinlemeyi öğrendim. Asıl erdemin insanın kendisine yetebilmesi olduğunu öğrendim. Çoğu insana "sana ihtiyacım var" diyememenin acısını yaşadım. Doğrusunu söylemek gerekirse, korkuyordum. Kendi yaramı kendim saramamaktan korkuyordum. Ama alıştım. Zor oldu, ama alıştım.
Uyandığımda hala aynı yataktaydım. Gözlerimi etrafıma gezdirdim ve sıkıntıyla nefesimi dışarı verdim. Kendime gelmek için gözlerimi avuç içimle ovuşturdum. Yataktan kalkıp kapıya yöneldim. Kapıyı açmaya çalıştım ama kilitliydi. Dünden sonra Giray'ın kapıyı kilitlemesine şaşırmamalıydım. Kapı kulpunu bir iki kere daha sertçe ittim ama açılmadı. Sıkıntıyla oflayıp aynanın karşısına geçtim. Gerçekten çok kötü görünüyordum. Ruhumun yorgunluğu bedenime yansımıştı. Saçlarım birbirine girmişti, gözlerim sanki iki yıldır madde kullanıyormuşum gibiydi. Kendime acıyarak baktım.
Kesinlikle banyoyu bulmalıydım. Ayrıca doğru düzgün kıyafetim yoktu. Hala geceden kalma elbisem üstümdeydi. Oldukça da açtım. Yani bu odadan çıkmam şarttı.
Pencerenin önüne gittim ve perdeyi çekip dışarı baktım. Hava daha yeni aydınlanıyordu. Kapıyı yumruklayıp Giray'ın buraya gelmesini sağlamayı düşündüm. Ama ona yalvaracak değildim. Hayatımda unutamayacağım izler bırakmıştı bende. En yakın arkadaşımı, tek dostumu almıştı elimden. Şimdi ailesi ne haldeydi acaba? Onun ailesini düşünürken aklıma kendi ailem geldi. Annemle babam ne haldelerdi şu an acaba? Üzülmüşler miydi? Babamın yüksek yerlerden tanıdığı birçok isim vardı. Aratmaya başlamış mıydı acaba beni? Ya da annem ağlamış mıdır benden haber alamayınca? Kafamı hızlıca iki yana sallayıp akan gözyaşlarımı sildim. Bu düşüncelerden sıyrılmaya çalıştım. Çünkü biliyordum. Ölsem bile arkamdan üzülecek kişi sayısının bir elin parmaklarını geçmeyeceğini biliyordum. Benim hayatta bıraktığım derin bir iz yoktu. Fazla boş yaşamıştım. Sadece yaşamak için nefes almıştım ben. Bunu ben mi istemiştim yoksa bunu değiştiremeyeceğimi bildiğimden kendimi kabullenmeye mi şartlandırmıştım? Bilmiyordum.
Yatağımın üstüne oturup beklemeye başladım. Aradan iki dakika geçti ya da geçmedi kapının kilidi açıldı ve Giray odaya girdi. Elinde iki paket vardı. İkisini de yatağın yanındaki komidinin üzerine koydu. "Banyoya gir, üstünü değiştir ve şunları ye" dedi. Umursamazca söylemişti bunları. Yüzüne nefretle baktım. Umursamadı ve kapıya yöneldi. Tam kapıdan çıkarken geri döndü. "Ha, bu arada. Bugün Ankara'ya gidiyoruz." Yüzüne anlamayan ifadeyle baktım. O kadar uzun boylu değildi. Buna izin vermezdim. Yerimden kalktım ve ben de sesimdeki ifadesizliği korumaya çalışarak konuştum. "Seninle hiçbir yere gelmiyorum." yüzünde umursamaz bir tebessüm belirdi. "Gelicek misin diye sormadım" dedi sertçe. "Gidiyoruz dedim."
Odadan çıktı. O odadan çıkınca göz yaşlarıma engel olamadım. Bu iş git gide büyüyordu. Engel olamıyordum. Daha kim olduğunu, benden ne istediğini bilmiyordum. Göz yaşlarımı elimin tersiyle silip odadan çıktım. Hızlı adımlarla merdivenden indim. Kanepenin birine yayılmış, bir bacağını diğerinin üstüne atmış öylece oturuyordu. Adımlarımı daha da hızlandırıp karşısına geçtim. Nefes alışım yine düzensizleşti.
"Sen kimsin? Ne istiyorsun? Benden neden bu kadar nefret ediyorsun?" çıkabilecek en yüksek sesimle konuştum. Yüzü gerildi. Ani bir hareketle ayağa kalkıp tam karşımda durdu. Çok fazla dip dibeydik. Nefes alışını duyabiliyordum. Kahverengi gözlerinde fazlaca öfke, nefret vardı. Tam gözlerimin içine bakarken bir eliyle sağ bileğimi sıkıca kavradı ve vücudumun sarsılmasına sebep oldu. Gözünü gözümden ayırmadan "şimdi de bağırsana" dedi nefretle. Bu sefer ifadesiz değildi. Fazlaca sinirliydi. Ses tonu bütün tüylerimin diken diken olmasına sebep oldu. Cevap veremedim. Bileğimi tuttuğu eliyle beni sertçe itti. Geriye doğru sendeledim ve dengemi sağlayamadan yere düştüm. İki dizimi birbirine çektim ve göz yaşlarımın akmasına izin verdim. O da geri koltuğuna oturdu. Yere bakarken kısık sesle konuştum. "Hayatımı mahvettin, beni mahvettin." Yorgunluğum sesime yansımıştı. "Ben sana ne yaptım?" dedim aynı ses tonuyla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DELİ DUMAN
Teen FictionKalbi kırgınlıkla, acıyla ve bir o kadar da öfkeyle dolup taşmış, artık kan pompalamak yerine sadece acıyan bir adamın içinde vicdan yoktur. Ve oynadığın oyunun kuralları arasında vicdan yoksa, hangi oyunu oynadığının da bir anlamı yoktur. 29.12.15